Salih Özcan Ağabey Hastahanede: "Son Durumu"

Üstadımızın 'Hariciye Vekilim' dediği Salih Özcan Ağabey bir yılı aşkın bir zamandır istanbul memorial  hastanesinde tedavisi sürmekte.. Bu süre içerisinde İstanbul bölgesi abi ve kardeşleri değişmeli olarak yanında bulunuyorlar..

Yanında kalan kardeşlerden edindiğimiz bilgilere göre sağlık durumu ve bakımı:

Aleyhissalâtu Vesselâm'ın Bazı Vasıfları

Hadisi Şerif:

Resulullah (sav) buyurdular ki:
"İnsanlar (Kıyamet günü) diriltilecekleri zaman yerden ilk çıkacak olan benim.

Onlar (huzur-u ilahiye) geldiklerinde (onlar adına) hatipleri ben olacağım.

(Allah'ın rahmetinden) ümidlerini kestiklerinde (rahmet ve mağfireti) onlara ben müjdeleyeceğim.

Stresin Kaynağı İman Zayıflığından Başka Bir Şey Değildir!

“Az” konuşan fakat “öz” konuşan büyükler vardır.

Rahmetli bir Hoca Dayım vardı. Dini yaşayışta onun asla tavizi yoktu. İlimde ondan daha bilgiye sahip olanlar, namaz kılınacağı zaman her zaman onu imam çıkarırlardı. Rahmetli: her zaman bu sözü tekrarlardı: "Allaha inanıp, Onun gönderdiği Kur’anı Kerimin ahkâmına ve Sevgili Peygamberimizin tavsiyelerine uyanlar, ahirette kurtulacakları şöyle dursun, bu dünyada dahi kendilerine isabet eden bunalımlar (stresler) ve çok çeşit sıkıntılardan kurtulur."

Bediüzzaman Hâlâ Keşfedilmemiş Bir Hazine


Vefatının 55. yıldönümünde Bediüzzaman Said Nursi ’nin eserlerini, yazar Metin Karabaşoğlu’yla konuştuk.

Metin Karabaşoğlu, Bediüzzaman Said Nursi’yi şöyle anlattı:
Bediüzzaman bu ülkenin son yüzyılına bu ülkenin damga vurmuş önemli mürşitlerden, âlimlerimizden biri. Daha da önemi olduğunu şahsen düşünüyorum.

Bediüzzaman'a Midyat'ta İkinci Cenaze Namazı Kılındı



Gıyabî kılınan cenaze namazı
(25 Mart 1960 Cuma)

Doğu Anadolu'nun tanınmış âlimlerinden Şeyh Seyda namiyle bilinen Cizreli Muhammed Salih Varan Efendi uzun yıllar Cizre'de talebe yetiştirmiştir. Yedi yıldan beri ilçenin Serdahl (Bağlarbaşı) köyünde oturmakta idi.

Bediüzzaman Said Nursî'nin Urfa'ya geldiğini haber alınca bir grup talebesiyle Said Nursi'yi ziyaret için Urfa'ya müteveccihen hemen yola çıktı.Fakat Midyat'a geldikleri zaman Bediüzzaman'ın vefat haberini aldı.

Bunun üzerine Şeyh Seyda, Midyat'ta binlerce insanın iştirakiyle Bediüzzaman'ın cenaze namazını kıldı. Camiden taşan kalabalıklar cadde ve sokakları doldurmuştu.

O gün Midyat mahşeri bir günü yaşadı. Yediden yetmişe bütün Midyatlılar Bediüzzaman'ın gıyabî kılınan namazına iştirak etmişlerdi.


Said-i Nursi Dün Sabah Urfa'da Vefat Etti


Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri vefatını o zamanın gazeteleri manşetlerine böyle taşıdı.

Abdülmecid Nursî'nin Said Nursi'ye Yazdığı Şiir


Büyük bir din âlimi olan Abdülmecid Nursî (Ünlükul) kardeşi ve Üstadı olan Bediüzzaman Said Nursi'nin vefatından sonra şu şiiri yazmıştı:

EYYÛHEL ÜSTAD !

Kutlu olsun, mutlu olsun sana şu âli makam.
Bu makam oldu sana elbette berden ve selâm.

Öksüz kalan nurcuların, ağlar-Öter her subh u şam.
Okur sana yetimlerin, binler dua, binler selâm.

Said Nursî'nin Defnedildiği yer: HALiLüRRAHMAN DERGÂHI

Said Nursi'nin Kabri: Halilürrahman Dergahından Nakledilmeden Önce.

Bir rivayet ve bir hatıra


Bediüzzaman Said Nursi'nin tabutu, Şanlıurfa Ulu Camiinden Halilürrahman Dergahına kadar eller üstünde, parmaklar üstünde, başlar üstünde Dergâha getirilip oradaki iki kubbeli lâhde defnedildi.

Bu iki kubbeli türbe hakkında Urfa'da dolaşan rivayetlere göre Şeyh Müslim isimli bir zat 1954 yılında Dergâhı tamir ettirdiği sırada, ayrıca kendisi için de bu iki kubbeli yeri yaptırıyor.

Bediüzzaman Said Nursi'nin Cenaze Namazı ve Defni

Cenazenin kaldırılışı

(24 Mart 1960 Perşembe)

Cenaze, Cuma günü kaldırılacakken bilâhare fazla tehacüm olmaması ve emniyet mülahazasıyla Perşembe günü ikindiden sonra kaldırılmasına karar verildi.

Urfa Valisi Şerafeddin Atak, Halilürrahman Camiinde kabrini hazırlattı.

Sungur Abiden Said Nursi'nin Vefatyıldönümü Mesajı



Üstad daha vefat etmemiş ki..
Hala yaşıyor.. Risale-i Nur hala yayılıyor..

Daha ispanyolca tercüme olmadı daha.. 400 milyon Müslüman var ispanyolca konuşan var Amerikada..
Onlarda istifade edecek ondan sonra.. Daha sonra.. Daha tamamlanmadı..

Üstad hayattadır.. Hayatta gibidir manen..
(Mustafa Sungur)


Ölümüm, Hayatımdan Çok Dine Hizmet Edecek!

Ben rahmet-i İlâhî’den ümit ederim ki, mevtim, hayatımdan ziyade dine hizmet edecek.

Ey din ve âhiretini dünyaya satan bedbahtlar! Yaşamanızı isterseniz bana ilişmeyiniz. İlişseniz, intikamım muzaaf bir sûrette sizden alınacağını biliniz, titreyiniz!

Ben rahmet-i İlâhî’den ümit ederim ki, mevtim, hayatımdan ziyade dine hizmet edecek ve ölümüm başınızda bomba gibi patlayıp başınızı dağıtacak! Cesaretiniz varsa ilişiniz! Yapacağınız varsa göreceğiniz de var.

Üstadı Dergâhta Yıkayacağız ve Oraya Defnedeceğiz

Ve ebedî hayata yolculuk
(23 Mart 1960 Çarşamba)

Sabahleyin Nur talebeleri Vâiz Ömer Efendiyi çağırdılar. Ömer Efendi gelip vaziyete bakmış, nabzını tutunca yaşlı gözlerle ancak "inna lillâh ve inna ileyhi raciûn" diyebilmişti.

Az sonra otel sahibi Mehmet Efendi gelmiş, kapıdan şöyle bir bakınca o da durumu anlamış "Eyvah!" diye dizlerine vurarak feryat etmeye başlamıştı.

Said Nursi'nin Fani Dünyadaki Son Günü

Son dakikalar..
(22 Mart 1960 Salı)

Nur talebeleri otelde sıra ile nöbet tutuyorlar. Otele gelen polisler Bediüzzaman'ın arabasının anahtarını alıyorlar.

Emniyet amiri otele bizzat gelerek Bediüzzaman'la görüşmek istiyor. Durum Bediüzzaman'a bildiriliyor. "Gelsinler" diyor. Emniyet amiri geliyor. Emrin kat'i olduğunu, mutlaka Isparta'ya dönmesi icabettiğini tebliğ ediyor.

Bediüzzaman:
"Ben şimdi hayatımın son dakikalarını geçiriyorum. Ben gideceğim. Belki de burada öleceğim. Siz benim suyumu hazırlamakla mükellefsiniz. Amirinize bildiriniz" diyor.

Son Menzil Urfa'ya Varış



Son menzil Urfa'ya varış

Nihayet Bediüzzaman Said Nursî, 21 Mart Pazartesi günü saat 11'de Urfa'ya girdi.

On yıldır Urfa'da bulunan talebesi Abdullah Yeğin'in kaldığı Kadıoğlu Camiine giderek onu da arabaya aldı. Ondan şehrin temiz bir otelini sordular. Abdullah Yeğin'in tavsiyesi üzerine İpek Palas Otelinin üçüncü katındaki 27 numaralı odaya yerleşti.

Müridlerinin Piri, Bediüzzaman Said Nursi Şehrimize Geldi

Gaziantep'ten geçiyorlar

21 Mart Pazartesi sabahının erken saatlerinde Bediüzzaman Said Nursi Gaziantep'e girdi. O günlerde hemen bütün Anadolu'da olduğu gibi, Gaziantep'te de çamur yağıyordu. O sabah kalktıklarında her taraf kırmızı bir çamur tabakasiyle kaplı idi. Âdeta gökyüzü kanlı göz yaşları döküyordu.

Gaziantep eski postahane binasının Önünde durdular. Arabadan inen Bayram Yüksel, lokantadan çorba aldı ve Urfa yolunu sordu. Sonra da Urfa'ya doğru sür'atle Antep'den uzaklaştılar.

Halilürrahman'ın mânevî iklim ve ülkesine doğru yıldırım hızıyla yol alan otomobilin arkasından bıraktığı toz, başta İstanbul, Ankara ve Anadolu'nun birçok şehrini yer yer kapladı. Toz duman içinde günlerce çamur yağdı Türkiye'ye...

Doksan yaşındaki aziz zatın elvedasından sema ağlıyordu. Evet, ehl-i imanın ölmesiyle semavat ve arz ağlarlar...

Said Nursi'nin Hastalığı ve Urfa Yolculuğu

Said Nursî'nin Hastalığı ve Urfa'ya Gidişi

Said Nursî 20 Ocak 1960 günü gece geç vakit, Emirdağ'dan Isparta'ya geldi. Bey Mahallesindeki ikametgâhına yerleşti. Bir müddet kaldıktan sonra buradan Afyon'a geçen Said Nursî, burada da bir gece kaldıktan sonra tekrar Emirdağ'a hareket etti.

Takvim yaprakları 18 Mart 1960 Cumayı göstermekte...
Bedîüzzaman Said Nursî, Emirdağ'da şiddetli hastadır. Dr. Tahir Barçin gelerek serum verir, iğne yapar. Doktorun ifadesine göre, ağır zatürredir. Serum ve iğneden sonra biraz dalar. Az sonra gülerek uyanan Bediüzzaman'ın, O esnada başında bulunan Zübeyir Gündüzalp, Hamza Emek ve Doktor Tahir Barçın'a:

"Kardeşlerim! Risale-i Nur bu vatana hâkimdir. Mason ve komünistlerin belini kırmıştır. Biraz sıkıntı çekeceksiniz. Fakat sonunda çok iyi olacak" der.

Said Nursi'nin Dilinden 'BEDiüZZAMAN'

Hürriyet ilânını, Birinci Harb-i Umumîyi, mütareke zamanlarını, Millî Hükûmetin ilk teşekkülünü ve Cumhuriyet zamanını birden derkeden bütün hükûmet ricali, beni pek iyi tanırlar. Bununla beraber, müsaadenizle hayatıma bir sinema şeridi gibi sizinle beraber göz gezdirelim.

Küsûf ve Husuf Namazı Vakti

Güneş tutulması veya Ay tutulması süresi zarfında Küsuf (güneş) veya Hüsuf (ay) Namazı kılınabilir.

Efendimiz (a.s.m)'ın sünnetinde olan Küsuf namazını kılmayı unutmayalım inşaallah.

Hadis-i Şerif'te, Küsûf ve Husuf Namazı

Abdullah bin Amr -radıyallâhu anh- şöyle anlatıyor:

Çanakkale Şehitleriyle Dertleşme

Çanakkale Şehitleriyle Dertleşme

Çanakkale şehitliğine gittim
Şehit kabirlerini ziyaret ettim
Yasin, Fatiha üç İhlâs okuyup
Şehitlerle konuşup dertleştim

Bir Ümmetin Destanıdır Çanakkale

Bir Destandır Çanakkale
Yıllar önce üniversite de okurken bir okul gezisinde Çanakkale’ye gitmiştim. Savaşın geçtiği yerleri görmek için çok sabırsızlanıyordum. Nihayet Çanakkale’ye vardık. Savaşın yaşandığı yerleri görünce  içimi büyük bir hüzün kapladı. O an kendimi savaşın yaşandığı anlarda hayal etmeye çalıştım. Çanakkale savaşı ölüm kalım savaşıydı. Bu savaş bir milletin değil bir ümmetin savaşıydı. Bu savaş kardeşliğin ve vefanın da en üst düzeyde yaşandığı bir destandı.
Evet bu savaş bir kardeşlik destanıydı. Bu cephede Türk, Arab, Kürt, Boşnak, Arnavut omuz omuza savaştı. Bir çoğu şehit düştü. Bunu şehitliğe vardığımızda daha net bir şekilde görmüştük.

Kureyş'in Başına Gelen Musibet Size de Gelmeden Müslüman Olun

ﻭﻋﻦ اﺑﻦ ﻋﺒﺎﺱ ﺭَﺿِﻰَ اﻟﻠّﻪُ ﻋَﻨْﻬُﻤﺎ ﻗﺎﻝ: ] ﻟﻤَّﺎ ﺃﺻَﺎﺏَ ﺭﺳُﻮﻝ اﻟﻠّﻪِ # ﻗُﺮَﻳْﺸﺎً ﻳَﻮْﻡَ ﺑَﺪْﺭٍ ﻭَﻗَﺪِﻡَ اﻟْﻤَﺪِﻳﻨَﺔَ ﺟَﻤَﻊَ اﻟْﻴَﻬُﻮﺩَ ﻭَﻗَﺎﻝَ: ﺃﺳْﻠِﻤُﻮا ﻗَﺒْﻞَ ﺃﻥْ ﻳُﺼِﻴﺒَﻜُﻢْ ﻣَﺎ ﺃﺻَﺎﺏَ ﻗُﺮَﻳْﺸﺎً ﻗَﺎﻟُﻮا ﻳَﺎ ﻣُﺤَﻤَّﺪُ:  ﻳَﻐُﺮَّﻧَّﻚَ ﻣِﻦْ ﻧَﻔْﺴِﻚَ ﺃﻥْ ﻗَﺘَﻠْﺖَ ﻧَﻔَﺮاً ﻣِﻦْ ﻗُﺮَﻳْﺶٍ ﺃﻏْﻤﺎﺭاً َ ﻳَﻌْﺮِﻓُﻮﻥَ اﻟْﻘِﺘَﺎﻝَ ﺇﻧَّﻚَ ﻟَﻮْ ﻗَﺎﺗَﻠْﺘَﻨَﺎ ﻟَﻌَﺮَﻓْﺖَ ﺃﻧَّﺎ ﻧَﺤْﻦُ اﻟﻨَّﺎﺱُ ﻭَﺃﻧَّﻚَ ﻟَﻢْ ﺗَﻠْﻖَ ﻣِﺜْﻠَﻨَﺎ. ﻓَﺄﻧْﺰَﻝَ اﻟﻠّﻪُ ﺗﻌﺎﻟﻰ ﻓﻲ ﺫﻟِﻚَ: ﻗُﻞْ ﻟِﻠَّﺬِﻳﻦَ ﻛَﻔَﺮُﻭا ﺳَﺘُﻐْﻠَﺒُﻮﻥَ ﻭَﺗُﺤْﺸَﺮُﻭﻥَ ﺇﻟﻰ ﺟَﻬَﻨَّﻢَ ﺇﻟﻰ ﻗَﻮْﻟِﻪِ ﻓِﺌَﺔٌ ﺗُﻘَﺎﺗِﻞُ ﻓﻲ ﺳَﺒِﻴﻞِ اﻟﻠّﻪِ: ﺃﻯْ ﺑِﺒَﺪْﺭِ، ﻭَﺃﺧْﺮَﻯ ﻛﺎﻓِﺮَﺓٌ[. ﺃﺧﺮﺟﻪ ﺃﺑﻮ ﺩاﻭﺩ.

Hadisi Şerif:

Bediüzzaman Eleştirilebilir mi?

Teorik olarak evet, peygamberler dışındaki her insan eleştirilebilirdir ve eleştirilebilir olmalıdır.

Ben şahsen Bediüzzaman’ın ‘müsbet eleştiri’ye kapalı olabileceğini düşünüyorum iki sebeple Birincisi; yazdıklarının “meşhudatı” olması, ikincisi; söylediklerinin eşyanın hakikati ile mutabık ve makul olması.

Bedrin ve Çanakkale’nin Aslanları

Bu milletin nefs-i emmaresi olan talihsiz şairlerden biri şöyle demiş:

Din şehid ister, asuman kurban;
Her zaman, her taraf kan kan kan. (Tevfik Fikret)

Zavallı şair, bu iki mısrasıyla adetâ: “Din şehid olmamızı, Allah kurban kesmemizi istiyor. Her yerde, her zaman kan görüyoruz. Bıktık artık bu manzaralardan.” diyerek İslamiyet’e kinini kusmuş; İslamiyet’i gönderen Allah’a düşmanlığını ve inkârını ilan etmiştir.

Bu da şair, Mehmed Âkif Ersoy da şair. İkisi de bu ülkenin havasını teneffüs etmiş, suyunu içmiş, ama Âkif’ten nur, diğerinden kir akıyor. Birinden küfür ve cehennem çıkmış, birinden de iman ve cennet. Aynı suyu yılan içer zehir üretir, arı içer bal yapar.

Kıymeti Bilinmeyen Bir Kahraman: Seyid Onbaşı



Çanakkale Savaşı, bugün bile hakkı tam teslim edilemeyen bir zafer. Çünkü devrin süper güçlerinin hücumuna karşı, çoktan bitti sanılan bir devletin her zaman var olacağını anlattı, hâlâ da anlatıyor.

Eğitimci-yazar Vehbi Vakkasoğlu’nun, “Bir Destandır Çanakkale” adlı kitabı dedelerimizin kahramanlığını bize en iyi anlatan kitaplardan biridir.
İşte Vakkasoğlu’nun kitabında, Seyid Onbaşı’nın kahramanlığını anlattığı bölüm:

Çanakkale’de Şahlananlar

Çanakkale’de yaşananlar, sadece kuru bir “savaş” kelimesiyle açıklanamaz. Orada yaşananlara ancak bir milletin “şahlanışı” denilebilir. Osmanlı torunu yiğit Mehmetçikler, yüreklerindeki iman gücüyle dünyanın “Süper Güçler”ine meydan okumuşlardır.

Hz. Ali’nin, Hayber Kalesi’nin kapısını sökerken şahlanışı gibi şahlanmıştı Seyit Onbaşı
O şahlanışla 276 kiloyu sırtlanmıştı Müctecip Onbaşı…
O şahlanışın tesiriyle bir denizaltıyı, periskopundan, hem de top atışıyla yakalamıştı.

Bediüzzaman’ın Bitlis'i Savunması ve 30 Top..

Ruslar, Van ve Muş tarafını istila edip, üç fırka ile Bitlis'e hücum ettiği sırada, Bitlis Valisi Memduh Bey ile Kel Ali, Bedîüzzaman'a:
- Elimizde bir tabur asker ve iki bin kadar gönüllünüz var; biz geri çekilmeye mecburuz, dediler.

Bedîüzzaman onlara:

Allah Yolunda Öldürülenleri Sakın Ölü Zannetme!


ﺳْﻢِ ﺍﻟﻠّٰﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤٰﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣ۪ﻴﻢِ
ﻭَﻻَ ﺗَﺤْﺴَﺒَﻦَّ ﺍﻟَّﺬِﻳﻦَ ﻗُﺘِﻠُﻮﺍ ﻓِﻲ ﺳَﺒِﻴﻞِ ﺍﻟﻠّﻪِ ﺃَﻣْﻮَﺍﺗًﺎ ﺑَﻞْ ﺃَﺣْﻴَﺎﺀٌ ﻋِﻨْﺪَ ﺭَﺑِّﻬِﻢْ ﻳُﺮْﺯَﻗُﻮﻥَ

ŞEHİTLİK ve ÇANAKKALE ZAFERİ

Muhterem Müslümanlar!
Yüce Dinimiz İslam, vatan sevgisini imanın bir parçası saymış vatan savunmasının da bizler için mukaddes bir görev olduğunu telkin etmiştir.
Değerlerimizi ve mukaddesatımızı korumak için canlarını ortaya koyan şehit ve gaziler de Yüce Rabbimiz ve Sevgili Peygamberimiz tarafından övülmüştür.

Gençlik Ni'metini İstikamette Sarfetmek

Gençlik Rehberi'nde izah edildiği gibi; gençlik hiç şübhe yok ki gidecek. Yaz güze ve kışa yer vermesi ve gündüz akşama ve geceye değişmesi kat'iyyetinde, gençlik dahi ihtiyarlığa ve ölüme değişecek. Eğer o fâni ve geçici gençliğini iffetle hayrata -istikamet dairesinde- sarfetse, onunla ebedî, bâki bir gençliği kazanacağını bütün semavî fermanlar müjde veriyorlar.

Said Nursi Hazretlerinin İfadesiyle Hapishane Günleri

Madem ki, nur-u hakikat, imana muhtaç gönüllerde tesirini yapıyor; bir Said değil, bin Said feda olsun. Yirmisekiz sene çektiğim eza ve cefalar ve maruz kaldığım işkenceler ve katlandığım musibetler hep helâl olsun. Bana zulmedenlere, beni kasaba kasaba dolaştıranlara, hakaret edenlere, türlü türlü ittihamlarla mahkûm etmek isteyenlere, zindanlarda bana yer hazırlayanlara, hepsine hakkımı helâl ettim.
Madem ki, nur-u hakikat, imana muhtaç gönüllerde tesirini yapıyor; bir Said değil, bin Said feda olsun. Yirmisekiz sene çektiğim eza ve cefalar ve maruz kaldığım işkenceler ve katlandığım musibetler hep helâl olsun. Bana zulmedenlere, beni kasaba kasaba dolaştıranlara, hakaret edenlere, türlü türlü ittihamlarla mahkûm etmek isteyenlere, zindanlarda bana yer hazırlayanlara, hepsine hakkımı helâl ettim.

Hapishane günlerini ve o zamanın acı hatıralarını Bediüzzaman şöyle anlatmaktadır:

Müslüman Âilesini Eğitmesi İçin Önce Kendisini Eğitmeli

Binanın inşasının çatıdan değil temelden başlandığı gibi, kurulan âile yuvasından beklenen neticeyi almak ta yetişen nesli sağlam eğitmeye bağlıdır.
Sağlam eğitilmiş fertlerden teşekkül eden toplumlardan meydana gelen devlet, uzun yıllar ayakta durma gücüne sahip olur.

Yeşilay'ın Kuruluşu ve Bediüzzaman


Babrâli'deki Nallı Mescid yanındaki binada Matbuat Cemiyeti, yani bugünkü adı ile Gazeteciler Cemiyeti bulunuyordu.

5 Mart 1920'de istanbul mütarekenin acı günlerini yaşıyor. Avrupa ve Amerika'dan fıçılarla getirilen alkollü içkiler istanbul'un hem ciğerini, hem de beynini yakıyordu.

İşte bu acı günlerde mezkûr binada "Hilâl-i Ahdar" yani, Yeşilay Cemiyeti kuruldu.

Cinlerle Alakalı Merak Edilen Sorular

Öteden beri cinler, hangi kültür ve dinden olursa olsun insanlar için merak konusu olmuşlardır.

Cinlerin mahiyetleri nasıldır?
Cinler ne yer, ne içerler?
Cinler, nerede yaşarlar?
Cinler evlenip çoğalırlar mı?
Cinlerin insanlara zararları dokunur mu? vs...
Bu yazımızda cinlerle alakalı çok merak edilen soruların cevaplarını vermeye çalışacağız.

Aleyhissalâtu Vesselâm: "Ümmü Eymen Annemden Sonra Annemdir"

Hadis-i Şerif:

ﻋﻦ ﺃﻧﺲ ﺭَﺿِﻲَ اﻟﻠّﻪُ ﻋَﻨْﻪ ﻗﺎل:
 ﻗَﺎﻝَ ﺃﺑُﻮ ﺑَﻜْﺮٍ ﻟِﻌُﻤَﺮَ ﺭَﺿِﻲَ اﻟﻠّﻪُ ﻋَﻨْﻬﻤﺎ، ﺑَﻌْﺪَ ﻭَﻓَﺎﺓِ ﺭَﺳُﻮﻝِ اﻟﻠّﻪِ #: اﻧْﻄَﻠِﻖَ ﺑِﻨَﺎ اﻟﻰ ﺃُﻡِّ ﺃﻳْﻤَﻦَ ﺭَﺿِﻲَ اﻟﻠّﻪُ ﻋَﻨْﻬﺎ ﻧَﺰُﻭﺭُﻫَﺎ ﻛَﻤَﺎ ﻛَﺎﻥَ ﺭَﺳُﻮﻝُ اﻟﻠّﻪِ # ﻳَﺰُﻭﺭُﻫَﺎ. ﻓَﻠَﻤَّﺎ ﺃﺗَﻴَﺎ ﺇﻟَﻴْﻬَﺎ ﺑَﻜَﺖْ.
ﻓﻘَﺎَ ﻟَﻬَﺎ: ﻣَﺎ ﻳُﺒْﻜِﻴﻚِ؟ ﺃﻣَﺎ ﺗَﻌْﻠَﻤِﻴﻦَ ﺃﻥَّ ﻣَﺎ ﻋِﻨْﺪَ اﻟﻠّﻪِ ﺧَﻴْﺮٌ ﻟِﺮَﺳُﻮﻝِ اﻟﻠّﻪِ، ﻗَﺎﻟَﺖْ: ﺑَﻠﻰ ﺇﻧِّﻰ ‘ﻋْﻠَﻢُ ﺃﻥَّ ﻣَﺎ ﻋِﻨْﺪَ اﻟﻠّﻪِ ﺧَﻴْﺮٌ ﻟِﺮَﺳُﻮﻝِ اﻟﻠّﻪِ، ﻭَﻟﻜِﻦْ ﺃﺑْﻜِﻰ ﺃﻥَّ اﻟْﻮَﺣْﻰَ ﻗَﺪْ اِﻧْﻘَﻄَﻊَ ﻣِﻦَ اﻟﺴَّﻤَﺎءِ، ﻓَﻬَﻴَّﺠَﺘْﻬُﻤَﺎ ﻋَﻠﻰ اﻟْﺒُﻜَﺎءِ، ﻓَﺠَﻊََ ﻳَﺒْﻜِﻴَﺎﻥِ ﻣَﻌَﻬَﺎ.
ﺃﺧﺮﺟﻪ ﻣﺴﻠﻢ.

Hz. Ömer, Resulullah (sav)'ın vefatından sonra, Hz. Ebu Bekr (ra)'e:
"Gel beraber Ümmü Eymen (ra)'e gidip ziyaret edelim, tıpkı Aleyhissalatu Vesselam'ın onu ziyaret ettiği gibi" dedi ve gittiler.

Kendi Sözünün Haklı Çıktığına Sevinen, İnsafsızdır

Ehl-i hak ve hakikatın ihtilaf ve rekabetleri, kıskançlıktan ve hırs-ı dünyadan gelmediği gibi; ehl-i dünyanın ve ehl-i gafletin ittifakları dahi, civanmerdlikten ve ulüvv-ü cenabdan değildir.

Belki ehl-i hakikat, hakikattan gelen ulüvv-ü cenab ve ulüvv-ü himmet ve tarîk-ı hakta memduh olan müsabakayı tam muhafaza edemediklerinden ve nâehillerin girmesi yüzünden bir derece sû'-i istimal ettiklerinden; rekabetkârane ihtilafa düşüp hem kendine, hem cemaat-ı İslâmiyeye ehemmiyetli zarar olmuş. Ehl-i gaflet ve ehl-i dalalet ise, meftun oldukları menfaatlerini kaçırmamak ve menfaat için perestiş ettikleri reislerini ve arkadaşlarını küstürmemek için, zilletlerinden ve nâmerdliklerinden, hamiyetsizliklerinden; mutlak arkadaşlarıyla, hattâ denî ve hain ve muzır olsalar dahi, hâlisane ittihad.. hem menfaat etrafında toplanan ne şekilde olursa olsun şerikleriyle samimane ittifak ederler. Samimiyet neticesi olarak istifade ederler.

Evimin KADINI, Çocuğumun ANNESİ Olmanı istiyorum

Evimin KADINI, Çocuğumun ANNESİ Olmanı istiyorum

YAŞANMIŞ BİR OLAY

Bundan 8-10 sene kadar önce. İstanbul Hukuk Fakültesinden mezun ve Hakimlik hakkını elde etmiş mütedeyyin bir kardeşimiz Güneydoğu Bölgemizde bir İlçe’ye tayin edilir.

Bir müddet sonra bir izin döneminde İstanbul’a gelir. Ve İstanbul’da tanıdığı ağabeylerine, “Benim Orada bekar olarak hayatımı sürdürmem zor, Onun için evlenmek istiyorum bana bu konuda yardımcı olun, uygun bir aday bulursanız memnun olurum” der.

Said Nursi Hazretlerinin, Sultan 2. Abdülhamid Han Hakkında ki Görüşleri

1952 senesinde İstanbul'da Nur talebesi bir muallimin zihnini meşgul eden, Üstad Bediüzzaman hazretlerinin 2. Meşrutiyyet sıralarında, Sultan Abdülhamid'le macerasını ve Üstad'ın o sıra neşretmiş olduğıı nutuk ve makalelerindeki bazı ifadelerini, sair hürriyetperverler gibi Bediüzzaman'ın da bir i'tirazı, bir hücumu manasında anlaması üzerine; Üstad Bediüzzaman Said-i Nursi Hazretleri bu konuda talebelerine bir yazının ana hatlarını dikte ettirmiş ve bir lahika olarak o zamanlar hem eski harfle hem de yeni harfle teksir ettirerek neşrettirmişti. O Mektubu aynen buraya alıyoruz.

Nur Talebeleri Asayişçidirler

Said Nursi'nin o kadar takib, tevkif, muhakeme, hapis, zindan, sürgün, tecrid, zehirlenme, i'dam sehpaları ve daha akl u hayale gelmeyen nice bin zulüm ve işkencelere karşı tahammülü ve maddî kuvvetle ve menfî cihette mukabele etmemesinin hikmeti nedir?

Ahirette Herkes Ağıt Yakacak

Zülkarneyn Aleyhisselâm ordusuyla gece yolda giderken ordusuna:
- Ayağınıza takılan şeyleri toplayın, diye emir verir.

Said Nursî'nin Defterinde Yazmış Olduğu 33 Hadis-i Şerif

Otuz üç Hadis-i Şerif

Belki bir çoğunuzun ilk defa okuyacağı bu bilgiyi istifadenize sunuyoruz. çok ilginç ve bir o kadarda gizemli Hadis-i Şerifler var. "arif olana bir işaret yeter" sevgi ve dua ile...

Üstadımız Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, 3. Defa girdiği Afyon Medrese-i Yusufiyyesinde, şu gelen 33 hadis-i şerifeyi kendi evrak defterinde yazmış, bilahare bazı Nur talebeleri de, kendi defterlerinde kaydetmişler.

Copyright © 2023 SaidNur.net | Gizlilik | Tüm Hakları Saklıdır.