Salih Amele Sarılma Üzerine Bir Hasbihal

Pek aziz ve muhterem Kardeşim!
Üç aylar ve Ramazanı mübarek ve KADİR gecesine geldik derken, ne kadar çabuk geldi değil mi? Sanki dün oruca başladık. Birgün ömrümüzün sonuda geldimi ah ne çabuk geçti diyeceyiz. Yalınız en mühimi olan şu ki: Bizi ölü atomlardan Hulasa-i mevcudat ve Kâinatın şuûrlu meyvesi  yaratan Rabbimize çok dua edelim ki bizleri ve bütün müslümanları kendi rızasına yönelik bir şuura isal etmekle önce menhiyyattan (Yasaklardan) kaçabilmeyi, bâ’dehu (ondan sora) ameli salihaya sarılmakla bizi ve bütün âlemi islami hakiki Bayrama kavuşturmuş olsun. Amin Amin Amin, Böylece Bu mübarek gecenizi ve Bayramınızı tebrik ettikten sonra, siz kardeşlerimi müslümana yakışmayan şeylerden pâk ve nezih olduğunuzu bilerek, o kıymetli vaktinizi benim gibi boşa harcayan birine benzeyen biriyle yaptığım sohbeti dinlemeye biraz vakit harcamanıza davet ediyorum.

Çocuklarla Ramazan Daha da Güzel

Kimi hayalî, kimi gerçek anılarla dolu bir yazı…

Ne diyeyim Rabbim? Bilemiyorum. Ruhumdan coşup gelen duygularla doluyum.
... Bir bulut geçse, bir kuş kanat çırpsa, bir yaprak düşse nereye düşer, nereye gider, nereye konar diye merak ediyorum...

Her şey âşikar Allah’ım. İnanan için her şey gözler önünde. Ama yine de gözlerden gizli. Ne de olsa imtihan sırrı. Her şey göz göz olmuş, bana doğru bakarken, benim gözlerim nerede? Nereye çevrili? Işıltılı vitrinlere mi, boş şeylere mi? Gözlerimiz nereye çevrili?
Kur’ân öyle hayretengiz şeylere dikkat çekiyor ki; göklerin direksiz durduğundan haber veriyor. Kuşların gökyüzü boşluğunda ancak Allah’ın izniyle durduğunu söylüyor. Say ki say… Asıl haber bunlar.

Siyasi Olmayan Bir Mesaj

Milletin mesajı kime?

Pazar akşamından beri pek çok şey yazılıp çizildi. Herkes, milletin sandıktan çıkan mesajını bir yerlere yönlendirdi. Ama bana kalırsa hiç etrafa bakmaya gerek yok. Aynaya bakmak yeterli...

Biz Risale-i Nur talebeleri yıllardan beri Kur'anlarimizla, yazılarımızla, cevşenlerimizle, mütalaalarımıza, ezberlerimizle, evradlarımızla, teheccüdlerimize hizmet ettik. Allah'ı razı edip guzel günlerin bir an önce gelmesi, Kur'an-ı Hakîmin hüküm ferma olması için.. Ve bu hizmetler neticesinde Cenab-ı Hakk bir hükumeti bize istihdam edip, önümüzü açtırdı. Yani memleketimizde ve alem-i İslamdaki manevi fütuhat, siyasetin degil, NUR'un neticesiydi. Fakat biz bunu yanlış yorumladık. Kaynağın Risale-i Nur değil de siyaset olduğunu zannettik. Mütalaalarımizi, ezberlerimizi vs bırakıp, haber takip eder olduk. Ne çabuk unuttuk Dördüncü Mesele'yi. Bizim sonuçlarla değil, vazifelerimizle meşgul olmamız gerek. Bizim vazifemiz başka, Allah'ın vazifesi başkadır. Aklımızı kainata mühendis yapıp, Murâd-ı İlâhîye karismamiz doğru değildir.

İlaç Kutusunu Duvara Asmakla Hasta İyileşmez

Hafta sonu öğretmen hanımlar ziyaretime geldi. Sordukları bir soru okurlarımın genelini ilgilendiriyor diye köşemde yazmaya karar verdim."Evlatlarımıza manevi anlamda nasıl faydalı olabiliriz? Bilhassa gençlere İslamiyet'i anlatınca ilgisiz kalıyorlar." dediler...

Evvela şunu belirtelim; zaman enaniyet zamanı, devir Peygamberimiz'in hadisleri ile tarif edilen ahir zamandır. Böyle bir zamanda İslamiyet'i anlatmanın en güzel yolu "hal ile tebliğdir". Yani, mukavemeti olmayan tebliğ... Davayı yaşamak, yaşayarak anlatmak...

Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm'ın Örnek Hayatı

O, daima düşünceli idi. Susması, konuşmasından uzun sürerdi; Lüzumsuz yere konuşmaz, konuştuğunda ne fazla ne de eksik söz kullanırdı.

Dünya işleri için kızmazdı. Kendi şahsı için asla öfkelenmez ve öç almazdı.

Gülmesi, gülümsemekti. Gülümserken de ağzındaki dişleri dolu taneleri gibi görünür ama birbirinden ayrılmazdı.

Onu birdenbire görenler manevî vekar ve heybetinden sarsılırlar; kendisini yakından tanıyınca da, ona derin bir sevgi ile bağlanırlardı.

Almanya'da 'Hür Hıristiyanlar'

Risâle-i Nur Külliyatından Asây-ı Musa isimli eserin 6. Meselesinde geçen “Kastamonu’da lise talebelerinden bir kısmı yanıma geldiler...” cümlesindeki lise talebelerinden biri olarak da bildiğimiz, Bediüzzaman Hazretlerinin saff-ı evvel talebelerinden Abdullah Yeğin Ağabeyle yurtdışındaki Risale-i Nur hizmetleri üzerine konuştuk.

80 küsûr yaşına rağmen hafızasındaki hatıraları hâlâ duraksamaksızın anlatan Abdullah Yeğin Ağabey, Nur dairesi içerisindeki farklı meşreplerin ayrı ayrı vazifeleri deruhte etmiş bir şekilde yola devam ettiklerini belirtmekle birlikte kalplerin ittihadının çok mühim olduğunu, ihtilâfa meydan verecek sebeplerden kaçınmak gerektiğini sık sık vurguluyor.

İslam'da, Cemaat ve Ümmet Vardır

Dünyamız, siyasî rejim adı altında, fakat gerçekte ferdin manevi yapısı ve yaşayışına dayalı telakki tarzlarından örülü ayrı kutuplara bölünmüş durumdadır... Bir tarafta emperyalizm-kapitalizm, bir tarafta sosyalizm-komünizm...

Emperyalizm de, kapitalizm de, sosyalizm de, komünizmde de - taşıdıkları isimler ne olursa olsun-muhteva olarak müşabih bütün bu hareketler, aslında sınıfçılık şuuru ile beslenmiş sınıf hareketleridir.

İslâm'da ise, cemaat vardır, ümmet vardır, MUHAMMED (A.S.M.) ÜMMETi'ni teşkil eden ve onların müşterek tefekkürü, hayat nizamı temelinde kucaklamış MİLLETLER CEMAATİ vardır. Esas tefekkürde birleşmiş olan Müslüman milletler, kendi milli hususiyetlerine, yaşadıkları coğrafyanın şartlarına ve örflerine uygun tarzı,  iradeleriyle tercih ederler. Bütün bunlar, talî ve mahallî tedbirlerdir.

'Aldanırız, Fakat Aldatmayız' NEDEN ?

Başlıktaki bu söz, Risale-i Nur müellifinin, Eski Said döneminden miras kalmış sözlerinden biridir. Ve, öncesi de vardır bu sözün: “Biz ki hakikî Müslümanız: aldanırız, fakat aldatmayız.”

Eski Said’in eserleri 1950’li yıllarda Bediüzzaman’ın tensip ve tashihiyle yeniden yayınlanırken Divan-ı Harb-i Örfî’de bu şekilde yer alan bu sözün, 1911’de neşredilen orijinal nüshada ise “Biz Kürdler ki, aldanırız, fakat aldatmayız” diye geçtiği görülür.

Stresin Kaynağı İman Zayıflığından Başka Bir Şey Değildir!

“Az” konuşan fakat “öz” konuşan büyükler vardır.

Rahmetli bir Hoca Dayım vardı. Dini yaşayışta onun asla tavizi yoktu. İlimde ondan daha bilgiye sahip olanlar, namaz kılınacağı zaman her zaman onu imam çıkarırlardı. Rahmetli: her zaman bu sözü tekrarlardı: "Allaha inanıp, Onun gönderdiği Kur’anı Kerimin ahkâmına ve Sevgili Peygamberimizin tavsiyelerine uyanlar, ahirette kurtulacakları şöyle dursun, bu dünyada dahi kendilerine isabet eden bunalımlar (stresler) ve çok çeşit sıkıntılardan kurtulur."

Bediüzzaman Hâlâ Keşfedilmemiş Bir Hazine


Vefatının 55. yıldönümünde Bediüzzaman Said Nursi ’nin eserlerini, yazar Metin Karabaşoğlu’yla konuştuk.

Metin Karabaşoğlu, Bediüzzaman Said Nursi’yi şöyle anlattı:
Bediüzzaman bu ülkenin son yüzyılına bu ülkenin damga vurmuş önemli mürşitlerden, âlimlerimizden biri. Daha da önemi olduğunu şahsen düşünüyorum.

Çanakkale Şehitleriyle Dertleşme

Çanakkale Şehitleriyle Dertleşme

Çanakkale şehitliğine gittim
Şehit kabirlerini ziyaret ettim
Yasin, Fatiha üç İhlâs okuyup
Şehitlerle konuşup dertleştim

Bir Ümmetin Destanıdır Çanakkale

Bir Destandır Çanakkale
Yıllar önce üniversite de okurken bir okul gezisinde Çanakkale’ye gitmiştim. Savaşın geçtiği yerleri görmek için çok sabırsızlanıyordum. Nihayet Çanakkale’ye vardık. Savaşın yaşandığı yerleri görünce  içimi büyük bir hüzün kapladı. O an kendimi savaşın yaşandığı anlarda hayal etmeye çalıştım. Çanakkale savaşı ölüm kalım savaşıydı. Bu savaş bir milletin değil bir ümmetin savaşıydı. Bu savaş kardeşliğin ve vefanın da en üst düzeyde yaşandığı bir destandı.
Evet bu savaş bir kardeşlik destanıydı. Bu cephede Türk, Arab, Kürt, Boşnak, Arnavut omuz omuza savaştı. Bir çoğu şehit düştü. Bunu şehitliğe vardığımızda daha net bir şekilde görmüştük.

Bedrin ve Çanakkale’nin Aslanları

Bu milletin nefs-i emmaresi olan talihsiz şairlerden biri şöyle demiş:

Din şehid ister, asuman kurban;
Her zaman, her taraf kan kan kan. (Tevfik Fikret)

Zavallı şair, bu iki mısrasıyla adetâ: “Din şehid olmamızı, Allah kurban kesmemizi istiyor. Her yerde, her zaman kan görüyoruz. Bıktık artık bu manzaralardan.” diyerek İslamiyet’e kinini kusmuş; İslamiyet’i gönderen Allah’a düşmanlığını ve inkârını ilan etmiştir.

Bu da şair, Mehmed Âkif Ersoy da şair. İkisi de bu ülkenin havasını teneffüs etmiş, suyunu içmiş, ama Âkif’ten nur, diğerinden kir akıyor. Birinden küfür ve cehennem çıkmış, birinden de iman ve cennet. Aynı suyu yılan içer zehir üretir, arı içer bal yapar.

Kıymeti Bilinmeyen Bir Kahraman: Seyid Onbaşı



Çanakkale Savaşı, bugün bile hakkı tam teslim edilemeyen bir zafer. Çünkü devrin süper güçlerinin hücumuna karşı, çoktan bitti sanılan bir devletin her zaman var olacağını anlattı, hâlâ da anlatıyor.

Eğitimci-yazar Vehbi Vakkasoğlu’nun, “Bir Destandır Çanakkale” adlı kitabı dedelerimizin kahramanlığını bize en iyi anlatan kitaplardan biridir.
İşte Vakkasoğlu’nun kitabında, Seyid Onbaşı’nın kahramanlığını anlattığı bölüm:

Çanakkale’de Şahlananlar

Çanakkale’de yaşananlar, sadece kuru bir “savaş” kelimesiyle açıklanamaz. Orada yaşananlara ancak bir milletin “şahlanışı” denilebilir. Osmanlı torunu yiğit Mehmetçikler, yüreklerindeki iman gücüyle dünyanın “Süper Güçler”ine meydan okumuşlardır.

Hz. Ali’nin, Hayber Kalesi’nin kapısını sökerken şahlanışı gibi şahlanmıştı Seyit Onbaşı
O şahlanışla 276 kiloyu sırtlanmıştı Müctecip Onbaşı…
O şahlanışın tesiriyle bir denizaltıyı, periskopundan, hem de top atışıyla yakalamıştı.

Evimin KADINI, Çocuğumun ANNESİ Olmanı istiyorum

Evimin KADINI, Çocuğumun ANNESİ Olmanı istiyorum

YAŞANMIŞ BİR OLAY

Bundan 8-10 sene kadar önce. İstanbul Hukuk Fakültesinden mezun ve Hakimlik hakkını elde etmiş mütedeyyin bir kardeşimiz Güneydoğu Bölgemizde bir İlçe’ye tayin edilir.

Bir müddet sonra bir izin döneminde İstanbul’a gelir. Ve İstanbul’da tanıdığı ağabeylerine, “Benim Orada bekar olarak hayatımı sürdürmem zor, Onun için evlenmek istiyorum bana bu konuda yardımcı olun, uygun bir aday bulursanız memnun olurum” der.

Aile Hayatı Müslümanın Küçük Bir Cennetidir



İnsanın hususan Müslüman’ın tahassüngâhı (sığınağı) ve bir nevi cenneti ve küçük bir dünyası âile hayatıdır. (24.Lema, 2.Nükte)



Nev’-i beşerin hayat-ı dünyeviyesinde en cem’iyetli merkez ve en esaslı zenberek ve dünyevî saâdet için bir Cennet, bir melce, bir tahassüngâh ise; âile hayatıdır. Ve herkesin hanesi, küçük bir dünyasıdır. (9.Şua)

Büruc Suresinden İsrail Ve Filistin'e Bakış

İsterdim ki ibret alınsın, isterdim ki tarih tekerrür etmesin ve isterdim ki ben bu yazıyı ikinci kez yayınlamak mecburiyetinde kalmasaydım.

Bu gün sabah namazının farzını kılarken ilk rekatında zamm-ı sure olarak Bürüc suresini okudum. Okurken manasını düşündüm, dikkatle baktım -aman Allahım- Büruc suresi günümüzü anlatıyor, Ortadoğu ve İslam coğrafyasının başına gelenleri anlatıyor, dedim, aklıma ve tefekkür alemime düşenleri okurlarımla paylaşmak için bilgisayarımın başına geçtim. Yazmaya başladım.

Öcüleştirme Sırası Nurculara mı geldi?

Abdurrahim Karslı kardeşimiz, bir parti kurmuş.

Genel başkan olarak verdiği ilk röportajında da nurculara verip veriştirmiş. Elbette haklı tarafları varmama onun böyle bir çıkışla gündeme gelmesi, beni ciddi endişelendirdi. Çünkü Nurcuları gözden düşürmemplanının öteden beri var olduğunu biliyorum. Ben o çıkışı, birilerinin düğmeye basması gibi algıladığım için bu yazıyı yazma gereği duydum!

Kötülük Edene İyilik Edeceksin!

Bir gün altı insanın yolu bir yerde kesişti. Birbirlerini daha önceden tanımıyorlardı. İlk defa ve mecburen bir arada olmaları gerekiyordu. Tehlikeli bir yolculuğun hiç beklenmedik durağında durmuşlardı. Bindikleri araç arızalanmış, yolda kalmışlardı. Soğuk ve karanlıktı. Hepsi bir ateşin etrafında toplanmış, ısınmaya ve gecenin karanlığını dağıtmaya çalışıyorlardı. Biricik ateşleri sönmek üzereydi. Alevler cılızlaştıkça karanlık derinleşti. Yüzlerine çarpan sıcaklık hızla azalmaya başladı. Herkesi yalnızlaştıran ve çaresizleştiren karanlığı ve soğuğu daha derinden hissetmeye başladılar.

Copyright © 2023 SaidNur.net | Gizlilik | Tüm Hakları Saklıdır.