Okumak ve Yaşamak

Risale-i Nur’u okuyup anlayıp idrak etmek

Risale okumak önemli. Lâkin, okuyup ilmen zirveye varmak var ya da henüz zirveye ulaşmayan var. Önemli olan, zirveye çıkmak değil; akıl, kalb ve ruhun anlayabilmesi, onunla amel etmesi, okuduklarını hayatına geçirebilmesi…

Külliyatı defalarca bitirmiş, fakat düstura uygun hareket etmiyor, uhuvveti, ihlası esas tutmuyor. Bu da demek oluyor ki daha anlayamamış!

Gerçek Nurcunun Özellikleri

Mehmet Şevket Eygi Beyefendi Risale-i Nur okuyup istifade eden bir Nur talebesinde olması gereken hasletleri -yine Risale-i Nur'da yazılı olan prensiplerle aşağıda ifade etmiş:

"GERÇEK NURCUNUN HASLETLERİ (Özellikleri)":

Daha büyük işler yapacaksın ey MİLLET, pes etme!

Daha büyük işler yapacaksın ey MİLLET, pes etme!

Mehmet Ali BULUT

Telaş etmeyin, bu millete daha çok iş düşecek. Daha çok işimiz var, insanlık adına yapacağımız. O yüzden cesur olun.

Evet, geçici bir kış dönemine giriyoruz ama bu, eksikliklerimizi ikmal etmek içindir. Malum bu millet hala vaktinin çocuğu olamadı. Önümüzde duran çetin günleri, kendi ürettiği vasıtalarla geçemeyen tüm milletler dökülecek zira.

Âlemin kuralıdır; vaktinin çocuğu olma kabiliyetini kaybetmiş her toplum, başkalarının kölesi olmaya mahkûmdur. En azından başka kavimlere hizmet etme utancına çarpıtılır.

Kut Bayramımız Kutlu Olsun

26 Nisan 1916 Saat 13 tarihimiz için muhteşem bir ândır. Bu ân, muhasara altındaki işgalci İngiliz tümeni, ordumuz karşısında son 300 yıldaki en  büyük mağlubiyete uğramıştır. Hayır! Yaşanan bir mağlubiyet değil, hezimettir. Tarihçilerin kesin hükmü budur. Kuşatma kaldırılsın diye düşman ordu komutanı, 1 Milyon Pound altın lira bile teklif etmesine rağmen paşalarımız teklifi ellerinin tersiyle itmişlerdir. İstilacı İngilizler, emirlerine aldıkları birtakım Sih gibi Hindlilerle beraber ne kuşatmayı yarabilmekte ve ne de Osmanlı kumandanlarını ikna edebilmektedir. 7 Aralık 1915'te başlayan harp, bambaşka bir seyir kazanmıştır. Etrafları çevrili sömürgecilerde açlık, hastalık, mâneviyat çöküntüsü son haddindedir. Kibir, asalete mağlup olacaktır.

Said Nursi'nin İkinci Ömrü Devam Ediyor



Tarihçi Dursun Gürlek, Bediüzzaman Hazretlerinin "ikinci ömrünün" devam ettiğini söyledi.

"Büyük İslam alimi Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri bu fani dünyayı terk edeli yarım asrı geçti" diyen Gürlek, Vahdet gazetesindeki köşesinde Bediüzzaman Hazretlerini ve sonrasına dair gelişmeleri kaleme aldı.

Gürlek'in yazısı şöyle:

Ömer Döngeloğlu: 30 Yıldır Siyer Okuyorum, Böyle Tarif Görmedim

Ben Risale-i Nur dersine katılan Ömer Döngeloğlu: "30 yıldır siyer okuyorum, vallahi böyle bir el tarifi görmedim. Bu ne muazzam bir tarif."

İstanbul Başakşehir’de bulunan Nur Vakfı’nın Risale-i Nur dersanesinde sohbete katılan siyer uzmanı ve televizyon programcısı Ömer Döngeloğlu, “Risale-i Nur öyle büyük bir ilim hazinesi ki, bir yere çekilip beş yıl sürekli Risale-i Nur okumak istiyorum” dedi.

Bediüzzaman’ın Şiddetle Kürt Devletine Karşı Çıkması



Kürd Te’âlî Cemiyeti, Şerif Paşa, Paris Barış Konferansı ve Bedîüzzaman’ın Şiddetle Kürt Devletine Karşı Çıkması

Bedîüzzaman ırka dayalı bütün teşebbüslere muhâlif gidiyor; sadece İslamiyet milliyeti çerçevesinde oluşacak gelişmelere taraftar oluyordu. Bunun için de Osmanlı Devletini yeniden ihyâ edelim diyordu. Ayrılıkçı bir Kürdistan’a başından beri karşıydı.

İsviçre’de bulunan hemen bütün Türk ve Kürd aydınlar, 16 Ocak 1919 günü Cenevre’de bir kongre toplayarak, Paris Barış Konferansı’nda İtilaf Devletleri nezdinde Osmanlı Devleti’nin haklarını savunması için Şerif Paşa’yı delege seçmişlerdi. Yani Şerif Paşa Paris’e Osmanlı temsilcisi sıfatıyla gitti. Ancak Kürd Te’âlî Cemiyeti Şerif Paşa’ya Kürdleri de temsil etme yetkisi tanımıştı. 16 Nisan 1919 tarihinde ise Şerif Paşa Osmanlı temsilciliğinden çekilerek, görevini yalnızca Kürd temsilcisi sıfatıyla sürdüreceğini duyurdu.

Terör Batağını Kurutmak; Mehmet Kırkıncı Hoca ile Röportaj

İsmail Çolak: Bugün memleketimizi tehdit eden ve Müslüman milletimizi birbirine düşman kutuplar haline getirmek için istimal edilen terörün menşeinde size göre hangi köklü sebepler yatmaktadır?

Kırkıncı Hoca: Dün tealiden tekâmüle götüren bugün inkırazdan izmihlale sürükleyen sebepler nelerdir? Aynı milletin çocukları olduğumuz halde neden bu felaketlere maruz kaldık? Dün cihanları hayretlere düşüren muazzam medeniyetler kuran, başka iklimlere ilim irfan götüren, uhuvvet ve muhabbetin sembolü olan bu milletin evlatları bugün neden bu cehalete ve ihtilaflara maruz kaldı? Bunun sebebini bizim İslam Dini’ne karşı olan ihmalimizde aramak lazım.

Ahirzaman ve DECCAL’ın 4 devresi



Bütün zorluklara rağmen Türkiye'nin geleceğinden ümitliyim...

Gittiğimiz her mahfilde Müslüman ve gayr-i Müslimler tarafından bize sorulan önemli bir soru var: Türkiye'nin geleceğini nasıl görüyorsunuz? Bu sorunun sorulma sebepleri herkesçe malum... Devam eden terör olayları, başta Ermeni meselesi olmak üzere dış baskılar ve maalesef kendi içimizdeki hukuk devleti anlayışını içine sıgdıramayan ve milletin sahibi ve efendisi olarak hep kendisini gören malum çevreler.... Fakat ben bütün bu olumsuz şartlara rağmen geleceğimizden Allah'ın izniyle çok umutluyum. Neden sorusu için tarihe bir yolculuk yapalım isterseniz.

Şevval Ayında Altı Gün Orucu Nasıl Tutulur? Önemi Nedir?

Şevval ayında oruç tutmak, hadislerdeki teşvikten sonra teravih namazı gibi sevaplı bir ibadet olarak hep ilgi görmüştür.

Nitekim Efendimiz (sas) Hazretleri, şevval ayı orucunun bir sene nafile oruç tutmuş gibi sevaba vesile olacağını duyurduğu hadisinde şöyle buyurmuştur:

– “Kim oruçla geçirdiği Ramazan ayından sonraki Şevvâl ayında altı gün oruç tutarsa bütün seneyi oruçla geçirmiş gibi olur!” (Müslim-Tirmizi)

Demek ki, bir aylık Ramazan orucundan sonra Şevvâl’de de altı gün oruç tutarak orucunu otuz altıya çıkaran kimse, bütün seneyi oruçlu geçirmiş gibi sevaba layık görülmektedir.

Hadisi yorumlayanlar bütün seneyi oruçla geçirmiş gibi sevap almanın açıklamasını şöyle yapmaktalar:

Husûmetlerin İnadına Gelir Bayram

“Her doğruyu demek doğru değildir” süzgecinden geçirmediğiiz her kelâm, bir kalbi yıkabilecek veya bize “kardeş eti yedirebilecek” riski taşır. Yayından fırlamış okun geri dönmemesi gibi, dudaklarımızın arasından çıkıveren talihsiz bir ifadenin de telafisi olmaz. Kalpleri kırdıktan sonra tamir etmeye çalışmak yerine, ağzımıza kadar gelen muvazenesiz bir sözü yutup sindirmek, bize halis bir niyetle (menfi) ibadet sevabı kazandırabilir. Bu “güzel ahlak mekanizması”nı her daim çalıştırmak, kemâlât basamaklarını uçarcasına çıkarıp bizi Rabbimize yaklaştırabilir.

İzzet, “ağzı gevşek” bir adamın bize taşıyıp getirdiği bir dedikodu karşısında, “O öyle dememiştir!” tepkisini verip mümin kardeşini zemmetmeye tenezzül etmemektir.

Elveda Yâ Şehr-i Ramazan

Ey güzellik diyarının ışığı. Şimşek gibi deldin ve geçiyorsun. Işığının âşığıyız. Geldin, sevindirdin.

Şimdi de tam bulduk ve kavuştuk derken, yine ‘elvedâ’ deyip gidiyorsun. Bu kaçıncı hasret, bu kaçıncı vuslat, kim bilir?

Hiçbir saray, hiçbir sofra sunmadı senin sunduğun zenginliği. Sultandan dilenciye kadar, kapının eşiğinde herkes mutlu, herkes huzurlu. İnsanı insan eden, daha da ötesi mü’min eden, çok çabuk mayalayan bir sırrın var. Dileriz bu sır kalıcı olur üstümüzde…

Kadir Gecesi ve Kur'anın Hayatımıza İnzali

A-Kadir Gecesi

Kadir gecesinin dini hayatımızda ayrı bir yeri ve önemi vardır. Gecelerin en önemlisi ve feyizlisi Kadir gecesidir. Kur’an-ı Kerimde adı zikredilen tek gece de Kadir gecesidir. İnsanlık için bir hidayet kaynağı ve kurtuluş reçetesi olan Kur’an-ı Kerim bu gecede indirilmeye başlamıştır. Bu gecede yapılan ibadet, içinde Kadir gecesi bulunmayan bin aydan daha hayırlıdır. Nitekim Kur’an-ı Kerimin 97. el-Kadr suresinde Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
Doğrusu Biz onu (Kur'an-ı) Kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesinin ne olduğunu sen nereden bileceksin? Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır. Melekler ve Ruh (Cebrail) o gecede, Rablerinin izniyle her türlü iş için iner de iner. O gece, tan yerinin ağarmasına kadar bir esenliktir

Mübarek Kadir Gecesi!

Bunu bize hediye etti Hakîm-i Ezeli,
Bu gece biz günahkârlara Rabbin lütuf eli.

Şefkati sonsuz olan Vedudun bir hediyesi,
Hak etmeden insanı verilenin ta kendisi.

Mu’cize olan İnsanı çok seven büyük Allah,
Ateşte yakmamak için sebep gönderir Vallah.

Dert ile telaşeler saldırıyorlar insana,
Bu gece kurtuluş sebebi değil mi söyle bana.

Salih Amele Sarılma Üzerine Bir Hasbihal

Pek aziz ve muhterem Kardeşim!
Üç aylar ve Ramazanı mübarek ve KADİR gecesine geldik derken, ne kadar çabuk geldi değil mi? Sanki dün oruca başladık. Birgün ömrümüzün sonuda geldimi ah ne çabuk geçti diyeceyiz. Yalınız en mühimi olan şu ki: Bizi ölü atomlardan Hulasa-i mevcudat ve Kâinatın şuûrlu meyvesi  yaratan Rabbimize çok dua edelim ki bizleri ve bütün müslümanları kendi rızasına yönelik bir şuura isal etmekle önce menhiyyattan (Yasaklardan) kaçabilmeyi, bâ’dehu (ondan sora) ameli salihaya sarılmakla bizi ve bütün âlemi islami hakiki Bayrama kavuşturmuş olsun. Amin Amin Amin, Böylece Bu mübarek gecenizi ve Bayramınızı tebrik ettikten sonra, siz kardeşlerimi müslümana yakışmayan şeylerden pâk ve nezih olduğunuzu bilerek, o kıymetli vaktinizi benim gibi boşa harcayan birine benzeyen biriyle yaptığım sohbeti dinlemeye biraz vakit harcamanıza davet ediyorum.

Çocuklarla Ramazan Daha da Güzel

Kimi hayalî, kimi gerçek anılarla dolu bir yazı…

Ne diyeyim Rabbim? Bilemiyorum. Ruhumdan coşup gelen duygularla doluyum.
... Bir bulut geçse, bir kuş kanat çırpsa, bir yaprak düşse nereye düşer, nereye gider, nereye konar diye merak ediyorum...

Her şey âşikar Allah’ım. İnanan için her şey gözler önünde. Ama yine de gözlerden gizli. Ne de olsa imtihan sırrı. Her şey göz göz olmuş, bana doğru bakarken, benim gözlerim nerede? Nereye çevrili? Işıltılı vitrinlere mi, boş şeylere mi? Gözlerimiz nereye çevrili?
Kur’ân öyle hayretengiz şeylere dikkat çekiyor ki; göklerin direksiz durduğundan haber veriyor. Kuşların gökyüzü boşluğunda ancak Allah’ın izniyle durduğunu söylüyor. Say ki say… Asıl haber bunlar.

Siyasi Olmayan Bir Mesaj

Milletin mesajı kime?

Pazar akşamından beri pek çok şey yazılıp çizildi. Herkes, milletin sandıktan çıkan mesajını bir yerlere yönlendirdi. Ama bana kalırsa hiç etrafa bakmaya gerek yok. Aynaya bakmak yeterli...

Biz Risale-i Nur talebeleri yıllardan beri Kur'anlarimizla, yazılarımızla, cevşenlerimizle, mütalaalarımıza, ezberlerimizle, evradlarımızla, teheccüdlerimize hizmet ettik. Allah'ı razı edip guzel günlerin bir an önce gelmesi, Kur'an-ı Hakîmin hüküm ferma olması için.. Ve bu hizmetler neticesinde Cenab-ı Hakk bir hükumeti bize istihdam edip, önümüzü açtırdı. Yani memleketimizde ve alem-i İslamdaki manevi fütuhat, siyasetin degil, NUR'un neticesiydi. Fakat biz bunu yanlış yorumladık. Kaynağın Risale-i Nur değil de siyaset olduğunu zannettik. Mütalaalarımizi, ezberlerimizi vs bırakıp, haber takip eder olduk. Ne çabuk unuttuk Dördüncü Mesele'yi. Bizim sonuçlarla değil, vazifelerimizle meşgul olmamız gerek. Bizim vazifemiz başka, Allah'ın vazifesi başkadır. Aklımızı kainata mühendis yapıp, Murâd-ı İlâhîye karismamiz doğru değildir.

İlaç Kutusunu Duvara Asmakla Hasta İyileşmez

Hafta sonu öğretmen hanımlar ziyaretime geldi. Sordukları bir soru okurlarımın genelini ilgilendiriyor diye köşemde yazmaya karar verdim."Evlatlarımıza manevi anlamda nasıl faydalı olabiliriz? Bilhassa gençlere İslamiyet'i anlatınca ilgisiz kalıyorlar." dediler...

Evvela şunu belirtelim; zaman enaniyet zamanı, devir Peygamberimiz'in hadisleri ile tarif edilen ahir zamandır. Böyle bir zamanda İslamiyet'i anlatmanın en güzel yolu "hal ile tebliğdir". Yani, mukavemeti olmayan tebliğ... Davayı yaşamak, yaşayarak anlatmak...

Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm'ın Örnek Hayatı

O, daima düşünceli idi. Susması, konuşmasından uzun sürerdi; Lüzumsuz yere konuşmaz, konuştuğunda ne fazla ne de eksik söz kullanırdı.

Dünya işleri için kızmazdı. Kendi şahsı için asla öfkelenmez ve öç almazdı.

Gülmesi, gülümsemekti. Gülümserken de ağzındaki dişleri dolu taneleri gibi görünür ama birbirinden ayrılmazdı.

Onu birdenbire görenler manevî vekar ve heybetinden sarsılırlar; kendisini yakından tanıyınca da, ona derin bir sevgi ile bağlanırlardı.

Almanya'da 'Hür Hıristiyanlar'

Risâle-i Nur Külliyatından Asây-ı Musa isimli eserin 6. Meselesinde geçen “Kastamonu’da lise talebelerinden bir kısmı yanıma geldiler...” cümlesindeki lise talebelerinden biri olarak da bildiğimiz, Bediüzzaman Hazretlerinin saff-ı evvel talebelerinden Abdullah Yeğin Ağabeyle yurtdışındaki Risale-i Nur hizmetleri üzerine konuştuk.

80 küsûr yaşına rağmen hafızasındaki hatıraları hâlâ duraksamaksızın anlatan Abdullah Yeğin Ağabey, Nur dairesi içerisindeki farklı meşreplerin ayrı ayrı vazifeleri deruhte etmiş bir şekilde yola devam ettiklerini belirtmekle birlikte kalplerin ittihadının çok mühim olduğunu, ihtilâfa meydan verecek sebeplerden kaçınmak gerektiğini sık sık vurguluyor.

Copyright © 2023 SaidNur.net | Gizlilik | Tüm Hakları Saklıdır.