Aziz, Sıddık Ağabey ve Kardeşlerimiz,
Evvela binler selam eder,
hizmet-i imaniye ve Kuraniye'de muvaffakiyetler dileriz.
3 Şubat 2008 tarihinde Suriyenin başkenti Şam'da "Ümmetin ölümünde hayat çağrısı El-Hutbetuş Şamiyeh" adlı bir sempozyum düzenlendi. Suriyede ilk defa Bediüzzaman Said Nursi ve eserleri hakkında tertip edilen bir sempozyum olmak hasebiyle çok kıymet arzediyordu. Zira bu sempozyumla eğer Risale-i Nurlar oranın halkına ve ulemasına takdim edilir; Ve bu da hüsn-ü kabule mazhar olursa bu Risale-i Nurların Suriye'de yerleşmesi anlamına gelecekti. Bu sempozyumu tertip eden Dr Mahirül Hindi 3 ay evvel İstanbulda yapılan adalet sempozyumuna iştirak etmiş ve ondan aldığı ilhamla bizimde Suriye kamuoyuna mutlaka Risale-i Nurları tanıtmamız lazım diyerek işe başlamıştı. Esasen küçük bir toplantı veya bir panel fikriyle hareket eden Mahirül Hindi ve arkadaşları neticesinde böyle bir sempozyumun vücuda geleceğini hayal bile edememişlerdi. İlk olarak Şam mebusu Galip Uneys'e Mektubatı takdim etmiş ve böyle bir toplantıyı haber vermişlerdi. Bu zat Mektubatın daha yarısını okumadan içinde öyle bir şevk ve gayret hissi uyanmış ki daha sonra bütün sempozyumu sahiplenecek ve her türlü desteği verecekti.
Şam'ın mühim
üniversitelerinden olan Fethül İslam Üniversitesi Rektörü Husamettin
Farfur'un yanına gittiklerinde ise hiç beklemedikleri bir alaka ile
karşılaşmışlar. Rektör sizlere her türlü desteği vereceğim hatta mani olarak
bir durum olursa devlet başkanına kadar çıkacağım siz yolunuza devam edin.
Hakikaten devlet Başkanı olan Beşşar Esad'ıda davet etmiş o da
böyle bir toplantının olacağından memnun olmuş ve devam edin demiş.
Bu kardeşlerimiz
bütün bu inayetler karşısında hem hayret ediyor hem de bir adım daha nasıl
gidebiliriz diye gayrete geliyorlar. Bu arada Şam mebusu ile rektör de
toplantıyla ilgili temaslarını sürdürüyorlar. Hem Suriye Diyanet İşleri
Başkanı Bedreddin Hasunu hem de diyanetten sorumlu devlet bakanı Muhammed
Seyyid Abdussettar'ı davet ediyorlar daha sonra bu zatlar bilhassa bakan davete
icabetle kalmayacak sempozyumun sonuna kadar sahiplenecek hem de afişlere kendi
ismini yazdırıp böyle bir toplantıyı tertip ettiğini resmen ilan etmiş
olacaktı. Böylelikle dar bir dairede planlanan toplantı Şam Üniversitesinde
bulunan ve devlet başkanlarının toplantı yaptığı Şam'ın en güzide salonlarından
olan bin kişilik yere tebdil ediliyor ve orada beklenilenin çok fevkinde bir
alaka ve katılım gerçekleşmiş oluyor. Bu arada Suriyenin en büyük ve
meşhur alimi Said Ramazan El-Butinin toplantıya iştiraki ve
yaptığı konuşma toplantıya ayrı bir değer katmıştı. Hem Şam halkı hem Şam’ın en
meşhur alimleri hem devlet ricali hem sair Arap aleminden gelen ilim adamları
sempozyumu tahminimizin fevkinde bir alaka ile sahiplendikleri göründü.
Biraz sonra
aşağıda bahsedeceğimiz bu alimlerin hiçbir şey konuşmasalar bile sempozyuma
icabet etmeleri çok büyük bir hizmetlere vesile olacakken hem sempozyuma
iştirakleri hem Üstadımızla alakalı tesbitleri hem Nurları okuduklarını
gösteren konuşmaları Üstad ve Risale-i Nur metodunun bu asrın en isabetli
hizmet metodun olduğunu nakletmeleri bütün bunlarla beraber belki de en mühimi
sempozyumu sonuna kadar sahiplenmeleri büyük bir inkişafa vesile olmuştur.
Türkiye'den de bir grup nur talebesi programa iştirak etmek için gelmişlerdi.
Bilhassa Üstadımızın
talebelerinden Sungur Ağabey, Abdullah Yeğin Ağabey, Said Özdemir Ağabey,
Fırıncı Ağabey ve Abdulkadir Badıllı Ağabeylerin iştirakleri sempozyuma
ayrı bir mana kattı. Sempozyum Kuran'la başladı. Ardından Üstadımızın hayatını
hülasa eden Arapça bir sinevizyon gösterisi yapıldı. Bu sinevizyonda Nurların
40'tan fazla dünya diline tercümesi ve batılı ilim adamlarının Risale-i Nurlara
bakış açısı ve hüsn-ü istikbal etmeleri çok calib-i dikkat oldu. Daha sonra
konuşmalara geçildi.
Şam Milletvekili
Galip Üneys kürsüye çıkıp Üstadımızın hayatı ve Hutbe-i Şamiye ile alakalı
bir konuşma yaptıktan sonra dedi ki Cenab-ı Hak bizi bu zatın davasını ilana ve
neşre musahhar kıldı. Ve bundan da şeref duyuyoruz. "Ben ilk olarak Mektubat'ın
bir kısmını okuyabildim. Fakat gördüm ki bu Zatın sözleri dilinden değil
kalbinin derinliklerinden geliyor ki insanları son derece etkiliyor. Ve bende
çok etkilendim. Ben bu toplantıyı Türkiye ve Suriye arasında bir akd-i uhuvvet
manasıyla görüyorum."
Daha sonra bu zat
sempozyumu ve sair günlerdeki Risale-i Nurla alakalı tüm gelişmeleri sahiplenip
takib etti.
Ardından kürsüye
Camiül İhsan'da hoca aslen Suriyeli ve bu sempozyumu tertib eden Dr. Mahirül
Hindi çıktı. Konuşmasında biz bu toplantıyı tertib ederken çok büyük
inayetlere ve tevafuklara mazhar olduk. Ve bunlarıda sonradan fark ettik.
Mesela
Bediüzzaman Hutbe-i Şamiyeyi hicri 1329 Şubat ayında irad etmiş. Bizde bu
toplantıyı hicri 1429 Şubat ayında tertib etmiş bulunuyoruz. Biz az bir
alaka ve iştirak beklerken Suriye’nin en büyük alimleri toplantıya geldiler. Sonra
Hutbe-i Şamiye’ye geçti. Bediüzzaman bu hutbede "Ey bu Cami-i Emevîde
bu dersi dinleyen Arap kardeşlerim! Ben haddimin fevkinde, bu minbere ve bu
makama irşadınız için çıkmadım. Çünkü size ders vermek haddimin fevkindedir.
Belki içinizde yüze yakın ulema bulunan cemaate karşı benim misalim, medreseye
giden bir çocuğun misalidir ki, o sabî çocuk sabahleyin medreseye gidip,
okuyup, akşamda babasına gelip, okuduğu dersini babasına arz eder. Tâ doğru
ders almış mı, almamış mı? Babasının irşadını veya tasvibini bekler. Evet,
bizler size nispeten çocuk hükmündeyiz ve talebeleriniziz. Sizler bizim ve
İslâm milletlerinin üstadlarısınız. İşte, ben de aldığım dersimin bir kısmını,
sizler gibi üstadlarımıza şöyle beyan ediyorum:
Ben bu zaman ve
zeminde, beşerin hayat-ı içtimaiye medresesinde ders aldım ve bildim ki:
Ecnebîler, Avrupalılar terakkide istikbale uçmalarıyla beraber; bizi maddî
cihette kurun-u vustâda durduran ve tevkif eden, altı tane hastalıktır. O
hastalıklar da bunlardır:… diye Üstadımızın Hutbe-i Şamiye'deki cümlelerini aynen
naklettikten sonra alem-i İslamın hastalıklarını yine Üstadımızın tabiri ile
anlattı. Ve tedavi çarelerini de yine Hutbe-i Şamiye’den nakletti. Ve dedi ki; her
ne kadar bu hutbe ayrı zamanda ve ayrı mekanda okunmuş, fakat Bediüzzaman'ın
Allah'ın nuruyla gördüğü bu hakikatlar ümmeti irşad ve terakki ettirmek için
yepyeni ve canlı derslerdir. O zaman gibi aynen bu zamanda da bu derslere
şiddetli ihtiyaç var. Bediüzzaman’ın o zaman işaret ettiği şeyler zamanı
gelince tahakkuk etmiş. Ve ta kıyamete kadar hükmü baki kalacak derstir.
Sonra Thomas
Micheal'in şu sözünü nakletti. Hutbe-i Şamiye'yi ben zannederdim ki sadece
Müslümanlara hitab ediyor. Fakat okuduktan sonra gördüm ki Hristiyan aleminin
en çok muhtac olduğu hakikatları Bediüzzaman onda yazmış. Dolayısıyla sadece
Müslümanlara değil belki bütün insanlara şamil bir derstir.
Ardından Fethül
İslam Üniversitesi Rektörü Prof. Husameddin FARFUR şöyle konuştu: Bu toplantımız
ticaret için değil dünya içinde değil. Belki fikirleri bütün Müslümanların
hayatında bir dönüm noktası olan bir zatı konuşmak için buraya toplanmışız. Bediüzzaman
bir mütefekkirdi. Fakat mütefekkir demek sadece tefekkür eden demek değildir.
Belki manaların derinliklerine inebilen o manalardaki ince nükteleri idrak
edebilen demektir. İşte Bediüzzaman böyle bir mütefekkirdir. Bediüzzaman’ı ilk
defa Said Ramazan El-Buti hocamızdan duyduk. Bediüzzaman zamanını aşmıştır,
Bediüzzaman mekanları aşmıştır, Bediüzzaman olayları aşmıştır… Bediüzzaman
Allah'ın nuruyla bakabilen bir şahıstır. Hakkında 300'den fazla eser
yazılmış nadir bir fıtrattır. Ümmetin ilk olarak din ile fen ilimlerinin
beraber okunmasını isteyen alimdir. Biz üniversitemizde Nur talebelerini takib
ediyoruz. Ta ki onların hal ve hareketlerini taklid edip bizde onlar gibi
olalım. Üniversitemizde Üstad’ın çok yönlü metodunu taklid ediyoruz. Temenni
ediyorum ki bütün herkes Risale-i Nurlara talebe olsun.
Daha sonra Suriye
müftüsü yani Diyanet işleri Başkanı Bedreddin HASUN sözlerine şöyle
başladı: Bediüzzaman çok acib bir zattı; bütün hayatında bu hali görünüyordu.
Ondandır ki hayatını üçe bölmüş. Eski Said, Yeni Said ve Üçüncü Said. Sonra
Peygamberimiz’ in (A.S.M.) bir gün sahabeleriyle otururken bir zat geliyor.
Fakat üstünde alamet-i sefer hiç yok. Peygamberimize İslam nedir? İman nedir? İhsan
nedir? Diye soruyor. Peygamberimizde güzelce cevap veriyor. Sahabelerde ders
alıyorlar. O zat gittikten sonra Sahabeler o Zatın kim olduğunu sorarlar.
Peygamberimizde o Hz.Cebraildi, size ders vermek için böyle yaptı"
buyurmuş.
Kıssasını
naklettikten sonra şöyle bir tesbitte bulundu. Eski Said İslam'ı yeni Said
imanı üçüncü Said de ihsanı yani Allahı görür gibi ibadet etmek sırrını
gösteriyor.
Bediüzzaman
ümmetin öldüğü bir zamanda geldi. Ve ümmeti imanla diriltti. Nasılki
Salahaddin-i Eyyubi Kudüs'ü işgalden kurtardı. Bediüzzaman'da Müslümanların
zihinlerini bu zamanın felsefi akımlarına karşı kurtarmıştır. Eski Said
eserlerini kaleme alırken Osmanlı hilafeti hüküm sürüyordu. Ona göre yazmış
Yeni Said döneminde ise hilafet ilga olunmuş. Laiklik ve milliyetçilik hüküm
sürmüş eserlerini ona göre yazmış.
Hutbe-i
Şamiye'nin aslını 40 sene sonra Bediüzzaman’a bir talebesi bulup getirdiği
zaman onu yeniden tanzim etmiş. Ve öylece neşretmiş. Dolayısıyla Hutbe-i
Şamiye'de eski ve yeni Saidler içtima etmiş. Said Nursi'nin hayat merhaleleri
aynen İmam-ı Gazali ile İmam-ı Raziye benziyor. Ümmetin kalplerine Risale-i Nur
ışıklarını yakmamız lazım. Dikkatimi çeken başka bir hususta hangi Nur talebesi
ile karşılaşıyorsak hiç birinde yeis yok. Daima ümit içindeler. Küreselleşmenin
beraberinde getirdiği ahlaksızlık ve fikir değişimi ve felsefi akımlara karşı
tek çare Risale-i Nurla mukabele etmektir.
Suriye’de
yaşayanlar içinde en büyük ve yaşlı alimi Prof. Dr. Ramazan El- Buti
ise şöyle konuştu; Ben ilk defa 1959 yılında Nurları duydum. Bediüzzaman
Rabbani idi. Yani kendini Allah'a vermiş ve evrensel bir şahsiyettir. Bütün
özellikleri Kur’an’a dayanmasından ve Allah’a bağlılığından ileri geliyor.
Nev-i şahsına münhasır yani eşi benzeri olmayan bir şahsiyettir. Kardeşi
Abdulmecid Nursi’den duyduğum bir hatırada Üstad gençliğinde ubudiyet ve
takvada çok ileri gitmiş. Ondan sonra birden parlamış. Her ne kadar
kütüphanelerimiz kitaplarla doluda olsa fakat yine Risale-i Nur’ları okumaya
şiddetle ihtiyacımız var. Ciddi bir şekilde Nurlardan ders almamız lazım. Üstad’ın
Arap aleminde tanınmasına en çok mahkemeleri vesile oldu. Bu müdafaalara Arap
Aleminin ihtiyacı var. Bediüzzaman şüphesiz bu asrın en büyük davetçisidir.
Bediüzzaman’ı annesi abdestsiz emzirmedi. Babası da başkalarının tarlasında
yemesinler helal kazancımıza haram girmesin diyerek öküzlerin ağızlarını
bağlardı. İşte Bediüzzaman böyle bir aileden neşet etmiştir.
Katar'dan
sempozyuma iştirak etmek için gelen ve büyük bir alim olan Prof. Dr Ali
Karadaği konuşmasına programı tertib eden Suriye halkı ve hükümetine
teşekkürle başladı. Ve devamında Bediüzzaman sanki bugün hutbesini okuyor. O
kadar canlı o kadar taze… Daha sonra Üstadımızın Avrupa bir İslam devletine
hamiledir. Günün birinde onu doğuracak ve Osmanlıda Avrupaya hamiledir. O da
onu doğuracak, sözünü nakletti. Ve bu sözün bugün nasıl tahakkuk ettiğini
nazara verdi. Arap ve Türklerin yakınlaşmasıyla Alem-i İslamın saadet
bulacağını ve böyle toplantılarla buna zemin hazırlandığını naklettikten sonra
Alem-i İslamın içinde bulunduğu hastalıkları zikrederek Nurlardan tedavi
çarelerini anlattı. Bediüzzaman’ın herkesin sevgisine mazhar olduğunu Onun
herkesi kucaklamasından kaynaklandığını dile getirdi.
Diyanet
İşlerinden Prof. Dr. Muhammed Seyyid AbdusSettar ise
konuşmasında biz iki Said ile iftihar ediyoruz: Birisi Bediüzzaman Said
Nursi, diğeri Said Ramazan El-Buti. Ardından Üstadın hayatından ve Hutbe-i
Şamiye’den kısaca bahsetti. Ve "Bediüzzaman Kur’an’ı bu asrın fehmine göre
tefsir etmiş müstesna bir şahsiyettir." dedi.
Suriye’nin büyük
alimlerinden Prof. Sariye Rufai Prof. Ali Karadaği'ye
dönerek "Sen Risale-i Nurları çok güzel okumuş ve anlamışsın
dolayısıyla sen Said Nursi’nin evladı olmuşsun" dedikten sonra konuşmasına
başladı.Bediüzzaman’ın hizmetlerine mani olmak için onu hapislere attılar.
Nefyettiler. Fakat hiçbir faydası olmadı çünkü muhakkak ki Allah nurunu
tamamlayacaktı. Kafirler istemesede…
Hutbe-i Şamiye'deki
el-Emeli yani rahmeti İlahiye'den kuvvetli ümid beslemeği anlatınca şu misali
verdi.
Hz. Peygamberimiz
(Asm) Hz. Ebubekir (R.a) ile beraber hicret ederken mağarada yalnız kaldıkları
zaman müşrikler yaklaşıyorlar her taraftan ümit kesik bir durumda Hz. Ebubekir
telaş ediyor o en dar anda Peygamberimiz (Asm) ya Ebabekir telaş etme Allah
bizimledir"
Bu misalden sonra
Üstad'ın (R.a) hayatında maruz kaldığı tehlikelere karşı Peygamberimizden
aldığı bu ders sayesinde asla ye’se düşmedi ve daima Rahmet-i İlahiye'den
ümitle yaşadı. Ve ümitleride hep tahakkuk etti. Çünkü o biliyordu ki Mutlaka
Allah dinini muhafaza edecektir.
Suriye'nin fetva
emini Alaaddin Zateri ise Bediüzzaman talebelerini bizlere örnek olmaları açısından
çok güzel yetiştirmiş.
Bediüzzaman cihad
noktasında silahla değil belki kalemle insanları nurlandırarak ilmen ve fikren
yücelterek hizmet etmiştir. O nurların başka lisanlara tercüme edilmesini
istedi ki sair milletlerde Nurlardan istifade etsinler. Onun daveti iman ve
ahiret üzerineydi. Çünkü bütün Peygamberlerin davası iman ve ahireti ders
vermektir.
Suudi Arabistan’dan
programa iştirak eden kendisi hem üniversitede hoca hem pilot hem de Arap
Aleminin çoklukla seyrettiği İkra Tv'de vaazlar veren Muhammed Musa Şerif
ise Üstad’ın sabrını mücahedesini, gayretini, ubudiyetini, nehy-i anil münker
hususundaki hassasiyetini ve izzet-i İslamiyesini güzel temsillerle nazara
verdi.
Mesela nehy-i
anil münker hakkındaki misalinde Bediüzzaman'ın (R.a) küçük yaşlarda Bitlis
valisinin içki içtiği haberi üzerine derhal içki meclisine giderek valiye
ağır hakaretlerde bulunmuştur.Valinin yaveri genç Said'e ne yaptın,! bu
söylediklerin idamını mucibtir. Deyince genç Said idam aklıma gelmemişti hapis
veya nefiy zannederdim. Fakat bir münkeri defetmek için ölürsem ne zararı var.
İzzet-i
İslamiyesini de Rusya'da başkumandana ayağa kalkmaması ile anlattı. Üstad'ın
sabrını ise bunca hapisler nefiyler mahkemeler karşısında gösterdiği tahammül
ve menfi hareket etmemekle nazara verdi. Ubudiyetini ise sabahlara kadar
fasılasız evrad ve ezkar ile meşgul olması, daima Rabbine dua ve niyazlarda
bulunması ile anlattı. Takvasını da Üstadımızın şu hatırası ile nakletti;
Ben on sene İstanbul'da kaldım bir tek kadına bakmadım.
Bu hatırayı
dinleyen cemaatten hayret mırıltıları yükseldi. Hutbe-i Şamiye
ile alakalı da bütün insanlar için tam bir programdır. Çünkü Bediüzzaman
hutbesine el- Emel yani ümitle başladı. Ardından çok güzel bir tesbitte bulundu
ve " Bütün mürşitler talebelerine muhatap olup onlara dersler vererek yetiştirmiştir.
Bediüzzaman ise talebelerini kitap yoluyla yetiştirmiştir. Bediüzzaman gibi
talebelerini kitapla yetiştiren ikinci bir şahsiyet tarihte yoktur.
Son cümlesini şu
dualarla tamamladı: Cenab-ı Hak bizi Bediüzzamanın ahlakıyla ahlaklandırsın
ve Onun yolundan götürsün. Amin!
On saat süren
heyecanlı ve coşkulu bu sempozyumda kısaca alabildiğimiz notlar bunlardı.
Umum kardeşlerimize binler selam eder, dualarını bekleriz…
Hutbe-i Şamiye Sempozyumu ve Sonraki Gelişmeler
Hizmet-i İmaniye ve Kur’aniye deki muhterem ağabeylerimiz ve değerli kardeşlerimiz.Öncelikle selamların en güzeli olan Allah’ın selamı ile sizleri selamlar müstecab dualarınızı bekler Hizmet-i İmaniye ve Kur’aniye de muvaffakiyetler dileriz.
Sizin de bildiğiniz gibi 2008 Şubat ayında yapılan Hutbe-i Şamiye Sempozyumu çok külli hizmetlere vesile oldu ve vesile olmaya devam etmektedir. Bir kaç tanesini tahdis-i nimet bâbından duaya vesile olması temennisiyle sizlere arz etmek istiyoruz.
Sempozyumu düzenleyen zât, nurlardan almış olduğu şevk ve gayretle böyle kıymettar bir eserin kendi camisinde haftada bir defa ders olarak okutulmasını ihtiyaç görerek ders başlattı. Arapçada ilk kitap olan Sözler den başladı. Bir aydır devam edilen bu derse, cami cemaatinden iştirak edenler mevcuttur. Çok külli hizmetlere vesile oluyor. Ve inşallah bu ders devam edecektir.
Sempozyuma iştirak eden Şam'ın büyük hadis âlimlerinden büyük bir âlim, önümüzdeki günlerde 7–8 kişilik kendi cami ekibiyle sırf Risale-i Nuru ve Üstadı tanımak amacıyla Türkiye'de okuma programı yapmak talebinde bulundular. Ağabeylerin gayretleriyle onlara yer tahsis edildi.
Bu âlim kendi camisinde haftanın birçok gününde kendi cemaatine ve talebelere ders vermektedir. Kendisiyle görüştüğümüz vakit; “bizim hedefimiz yıllardır Arap İslam âleminde unutulmuş ve tanıtılmamış bu büyük zâtı yakından tanıyıp onu kendi camilerimizdeki cemaate ve öğrencilere ve Suriye’ye tanıtmaktır” dedi ve inşallah Türkiye dönüşünde de kendi camisinde haftanın bir günü Risale-i Nur dersi başlatacağı müjdesini verdi
Suriye’de "Sözler" yayınevinin şubesi olan "İkra" yayın evi sempozyumdan sonra elindeki mevcut 50 den fazla Risale-i Nur Külliyatının hepsini sattığını söyledi. Geçen yıl olduğu gibi bu sende Ağustos ayında yapılacak olan uluslararası kitap fuarına sadece "Risale-i Nur”un satıldığı ayrı bir stant açılacağını söyledi
"Hutbe-i Şamiye" sempozyumunu kameraya kayıt eden firma 7 DVD den oluşan 3000 adet "Hutbe-i Şamiye" DVD si bastı hepsini de 2 ay içinde sattığını söyledi.
Sempozyumun organizatörlerinden olan Feth-ul İslam Üniversitesi rektörü Prof. Dr. "Hüsamettin Farfur"; bu seneki İstanbul’da yapılacak olan panele iştirak edeceğini söyledi.
İnşallah bu sempozyum çok külli hizmetlere vesile oldu ve külli fütuhatlara vesile olacak. Çünkü bu sempozyum Suriye-Şam âlimleri arasında ve ilim talebeleri arasında çok büyük yankı yaptı.
Bu sempozyumu özel kılan birçok hususiyetler vardı:
En başta Üstadımızın Hutbe-i Şamiyeyi okumasından hicri tarih olarak tam 100. yılında oldu.
İkincisi: Suriye’de ilk defa "Risale-i Nur"la alakalı böyle bir organizasyon olması ve resmi olması "Risale-i Nur" için ayrı bir gelişme oldu.
Üçüncüsü: bu organizeyi tertib eden Dr. Mahir ve samimi arkadaşı bir milletvekili bu çalışmalar esnasında çok külli inayetlere ve suhuletlerle karşılaştıklarını ve bütün bu gelişmelerin Üstadın ihlâsından kaynaklandığını ifade ettiler.
Dördüncüsü: İki saatlik düşünülen organizasyon üç güne kadar uzaması ve ülke içi düşünülürken uluslararası olması 2 Şubat da olacak iken yapılmasına yakın bir vakitte 3 Şubata ertelenmesi büyük bir inayet oldu.(Çünkü Şam’ın büyük âlimlerinden birisi 2 Şubat da vefat etti, bu durum bu organizeyi olumsuz yönde etkileyebilirdi).
Gerçekten bunlar gibi birçok gelişmeler oldu ve olmaktadır vaktimiz ve imkânımız olduğu müddetçe yeni gelişmeleri sizlere aktarmaya çalışacağız.
Şam-ı Şerif’ten binler selam ve dua ile.
Dershanede kalan kardeşleriniz.

