Abdurrahim Karslı kardeşimiz, bir parti kurmuş.
Genel başkan olarak verdiği ilk röportajında da nurculara verip veriştirmiş. Elbette haklı tarafları varmama onun böyle bir çıkışla gündeme gelmesi, beni ciddi endişelendirdi. Çünkü Nurcuları gözden düşürmemplanının öteden beri var olduğunu biliyorum. Ben o çıkışı, birilerinin düğmeye basması gibi algıladığım için bu yazıyı yazma gereği duydum!
Malum, Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) ’sinin alt projelerinden biri de tatbikatın yapılacağı bölgede; yani Ortadoğu’da, halkın, değişikliklere direnç göstermesini sağlayan inançların ve dini örgütlenmelerin zayıflatılması yahut mümkünse yok edilmesi dir. Veya en azından toplum nezdinde itibarsızlaştırmasıdır.
Bu bana ilk defa söylendiğinde elbette saçma bulmamıştım ama bunun mümkün olamayacağını düşünmüştüm. Dini örgütlenmeler, siyasi örgütlenmeler gibi köksüz olmadıkları için “kolay kolay gerçekleşmez” demiştim.
Ama İhvanü’l-Müslimîn ve Hizmet Cemaati’nin düşürüldüğü hali görünce bunun mümkün olabileceğini ve hatta asıl maksatlarının bu olabileceğini artık kestirebiliyorum.
Mahmud Ahmedinejat Mehdi mi başlıklı yazımda, iman küfür mücadelesinin geceleri yoğunlaştığını; gece karanlığında sürdürülen savaşlarla netice alınmaya çalıştığını söylemiştim. Bu gece sanki o tür bir savaşın içinden uyandım. Ve kalbime geldi ki bu kere sıra nurculara, yani hizmetin de istinat noktası saydığı ‘kökü’ kurutmaya geldi. Zahirde üzerinde çalıştıkları örgüt “İHH” . İHH’ayı zorla ve ısrarlar siyasi bir örgüt gibi göstermeye çalışıyorlar ki, örgütün İslam Dünyasında bir umut olmasını önlesinler. Fakat asıl yıkmak istedikleri, “müsbet hareketi” hareket tarzına esas yapan ve silahı asla ön görmeyen Nur hareketidir . Çünkü şu harekettir, Türk toplumunu yeniden ihya eden ve onu hakiki kimliğiyle yıkıcı hareket ve niyetlerin karşısında dirence sevk eden! (Belki bir müddet sonra Süleymancılara da bir iyilik(!) düşünecekler! Üstelik onlar iktidarın da yanında durmadılar)
BOP’çular o tür insani kimliğini muhafaza eden ve aynı zamanda Batılı hegemonyaya direnen örgüt istemiyorlar. Onların Müslümanlar adına görmek istedikleri örgüt El- Kaide gibi kendi icat ettikleri eli silahlı insafsız mankurt topluluklardır. Şimdilerdi IŞİD ’e rağbet ediyorlar. Çünkü en çok onlara hizmet eden o!
Düşünün birkaç bin kişilik bir örgüt, -ağır silahları da olmadığı halde- elini kolunu sallayarak gidip bir Musul gibi vilayeti işgal edebiliyorlar ve bir ülkenin konsolosluğunu rehin alabiliyorlar. Kimse de bir şey yapamıyor! Öyle mi? Buna ahmaklar bile güler. Ama işte onlar isteyince oluyor.
Acaba İslamiyet’in –haşa- ne kadar gaddar cani ve vahşi bir tabiata sahip olduğunu(!) şu örgütün yaptıklarından daha güzel gösteren ne var?
* * *
Bediuzzaman hazretleri, “Ahirzamandan Haber Veren Mühim Bir Hadis” adlı makalesinde, “Ramazan-ı Şerifte onuncu günün ikinci saatinde birden bu hadis-i şerif (:"Ümmetimden bir taife, Allah'ın emri gelinceye kadar (yani kıyametin kopmasına kadar) hak üzer zahir olmayı sürdürecektir." hadisi) hatırıma geldi. Belki, Risale-i Nur şakirtlerinin taifesi ne kadar devam edeceğini düşündüğüme binaen ihtar edildi.” diyor!
Bediuzzaman boşu boşuna “Nur hareketinin ne kadar devam edeceği” meselesini merak etmez. Madem etmiştir, demek ki Nur hareketinin başına da bir takım badireler gelecektir ve zahiren yok oldu sanılacak görüntü verecektir. Nasıl ki Hadisin kendi manasındaki vurgu [1] ‘korkmayın, İslam’ı nefsinde yaşayan bir grup hep var olacaktır, kaybolmayacaktır’ şeklinde ise Bediuzzaman da bu ifadesiyle risale-i nurun devam edeceğini ama başına bir takım badirelerin gelebileceğini –tıpkı Müslümanlıkta olduğu gibi- haber vermek istemiştir sanırım.
Öyleyse, Nurcuların bu meselede çok dikkatli ve uyanık olması gerekir. Belki daha önce de birkaç kere hatırlatmışımdır, Fethullah Gülen’e ve Cemaatine belli odakların itibar etmeye başladıkları tarihler 1993-94’tü. Türkiye’nin tüm liberalleri, aydınları nerede ise pervane olmuşlardı etrafında. Ödüller verdiriliyor, bir yığın alakasız insanlar davet ediliyor ve onların ağzından cemaat senâ ettiriliyordu. Tabi bu durum onları havaya soktu. Onlar da ‘ne kadar vaz geçilmez ’ olduklarına inandılar. Oysa sadece dört- beş yıl sonra hoca efendi de cemaati de tukaka edilecekti ve Amarika’ya gitmeye mecbur olacaktı. Ben o zaman yazmıştım ‘Medyatik Gülen Yahut Çekirdeğin Çatlatılması’ yazısını. O zaman birçok insan bana düşman olmuştu. Herkesin onları övdüğü bir zamanda, “Yanlış yapıyorsunuz, bu gidişat size zarar verecek. İçinize sızamıyorlar, o yüzden de sizin içinizi boşaltıyorlar” demiştim nafile olarak.
İşte semerelerini gördük. O zaman söyletmişlerdi “Baş örtüsü teferruattır”diye.. O zaman kendilerinin ne kadar demokrat olduğunu göstermek için RP’yi askerlerin önüne atmışlardı vs… Böylece ümmetin büyük bir kısmının gözünde, kendi değerlerini erozyona uğrattılar. Sonra yapayalnız kaldılar. Şimdi onları CHP’liler ve bir takım İslam karşıtı örgütler sahipleniyor… Hâlbuki onlar toplumun gönlünde taht kurmuşlardı en baştan. Bu bir eleştiri değil, tespittir.
* * *
Şimdi hissediyorum ki, sıra nurculara gelmiş (veya geliyor!)… Çünkü en çok onlara rağbet gösteriliyor. Onları sürekli siyaset sahnesi içinde göstermeye çalışıyorlar. Oysaki Risale-i Nuru ve Bediuzzamanı tanıyanlarin ezberledikleri ilk cümle, üstadın “Euzu billahi min şerri’ş-şeytani ve’s-siyase” (Şeytandan ve Siyasetten Allaha sığınırım) cümlesidir.
Siyaset karşısında bu kadar tok ve ‘müstenkif’ durmuş bir zatın eseri olan şu hareketi, bir siyasi örgüt ile aynı konumun içine sokmak, -ne kadar haklı da olunsa- uzun vadede zarar verir. Toplumun her kesiminin ihtiyaç duyduğu, bir hakikati ve hareketi, toplumun belli bir kesimiyle entegre ettiğinizde veya siyasi bir hareketle birlikte hareket ediyorlarmış gibi gösterdiğinizde, onun toplum katmanları nezdindeki itibarına zarar verirsiniz.
Siyasi olmayan bir iman hareketini siyaset namına “taraf” haline getirirsiniz . O zaman da o siyasetin karşısında olan herkes nezdinde Risale-i Nur itibar kaybeder. Sonra Allah korusun gün gelir bir de bakarsınız ki, memlekete ihanet etmekle suçlanan bir şebeke oluvermiş Nurculuk. Tek parti döneminde buna benzer bir yığın iftiralar atıldı Bediuzzaman a ve hareketine. Ama onlar toplum nezdinde inandırıcı olmadı. Zira o iftirayı atanların müfteri oldukları malumdu. Ama şimdi iş suret-i haktan zuhur ediyor. Bir anda kendinizi paralel bir koltuktaoturuyor bulabilirsiniz. O zaman da sizi hain ilan ederler. Siz kendinizi temize çıkarıncaya kadar Yusuf Mısır’a varmış olur. Yahudiler, hakikisine benzer ıslak imzalı belge uydurmakta mahirdirler. Hz. Yusuf’ un kana bulanmış gömleği bunun en bariz remzidir. Peygamber olan babalarını (Hz. Yakub’u ) bile ikna ettiklerine göre bizim gibi saftiroz toplumları hayda hayda ikna ederler! Ölmüş olmanız –isnat edilen şeyi yapmış olmanız- gerekmiyor. Sahte bir kanlı gömlek, yok sayılmanız için yeter de artar bile! Buna müsaade edilmemeli.
* * *
Esasında şu mesele, bir zamandır aklımı kurcalıyor ve gönlümün üstünde bir yük gibi duruyordu. Sonunda yazdım, “Fırıncı Ağabey Başbakanın Elini Öper mi” yazısını. O yazımdan dolayı bazı kardeşlerin kırıldığını, kendilerini arkadan hançerlediğimi sanmışlar. Vallahi hiç kimseyi kast etmedim. Ve özellikle de alınganlık yapan kardeşi –ki ayrıca çalışmalarını takdir ettiğim aziz bir dostumdur- hiç kast etmedim. Aksine ona demiştim ki siz Nurcular adına siyasetin içinde kalın, yapın. Ama hareketin kendisini siyasetin arkasına takmayın!
“Bir kısım insanlar Nurculuğu, siyasi istikballeri için kullanıyorlar” ifadesini üstüne alınmış. Ben onu gerçekten ortaya söylemiştim. Niye üstüne alındı anlayamadım! Ama şimdi açık söylüyorum, bu hareketleriniz, Nur Hareketini bitirmek isteyenlerin amaçlarına fevkalade hizmet ediyor. Vallahi Nurcuların Tayyip beyi desteklemesinden gocunmuyorum. Ama koca bir iman hareketini onun siyasi teşkilatına hizmet eder gibi gösterilmesini doğru bulmuyorum. Birileri kendi adına siyaset yapabilir. Ama “Nurcular filan partidendir” dedirtmek doğru değildir. Evet Nurcuların karşı olduğu bir siyasi zihniyet vardır. O da CHP’dir. CHP’ye karşı durmak da malum zihniyeti taşımasındandır. O ondan vaz geçtiğinde tutum da değişir. Öyle değil mi?
Eğer bu hali sürdürürseniz, yani ikide bir, şu Allah dostları olan ve dualarıyla, duruşlarıyla bu toplumun bekasının teminatı olan o güzel ağabeyleri mahfil mahfil, örgüt örgüt dolaştırırsanız, nurculuğu da risaleleri de toplum nezdinde düşürürsünüz. Üstad, 28. Şubat dayatmasında sözü dinlensin diye, 1920’li yıllarda siyasetle ilgilenmeyi kestiğini söylüyor. (Bakınız: Emirdag Lahikası 1, Adliye Vekili ve Hakimlerle hasbihal bahsi!)
Zira siyasetçilerin sözü mevsimliktir ve mutlaka muhalifleri de vardır. Ama Allah dostlarının sözü hak olmalı ve hak ile alakalı herkesi alakadar kılmalı. Risaleler öyledir. Nur hareketi de siyasete bulaşmadıkça öyle kalır.
Bırakanız İktidar sahipleri ona rağbet etmesin. O tür zevatın hoşuna gitmesin. Hak ehlinin rağbet ettiği bir meta olarak kalsın! O yeter. İktidarlar asla bir nimeti karşılıksız vermez zira. Kitapları bastırmayı, size minnet olarak dayatmasınlar. Hem siyaset canibinden gelecek arpalar ve arpalıklar bu davanın karnını ağrıtır. Üstadın kanaatkârlığı dillere destandır. Minnetsiz tuzu, minnetli bala tercih etmiştir! Siz de öyle yapın ki geleceğin “hain”(!) bir cemaati de siz olmayasınız!
İktidarlar gelir geçer. Bu gün itibarda olur yarın aşağı iner toplum nezdinde. Öyle de bugün sizi seven siyasi bir örgüt, yarın aranıza niza’ girdiğinde hiç insaf etmeden sizi hainlik tahtına oturtur. Çünkü siyasi tarafgirlik melanet bir şeydir! Kördür ve insafsızdır… Siyasetçi, kendisine muhalif olan evliyayı şeytan gösterir. Taraftarı bir münafığı da evliya gösterdiği gibi…
Hem, ‘siyasetle ilişki’, Nur talebeleri için “Gayrı meşruya muhabbet” mesabesindedir. Gayrı meşruya muhabbet etmek ise, insafsızca azap çekmeye neden olur. Aman ha aman! Selam ve dua ile!
[1] Peygamber efendimiz hadisin metninde “La tezâlü” ifadesini kullanır. Yani “korkmayın kaybolmaz, zail olmaz” der. “Devam eder”, “varlığını sürdürür” diyeceğine ‘zail olmaz’ ifadesini kullanıyor. Bunun manası, “İslam nerede ise “kayboldu” denilebilecek dönemler yaşayabilir ama korkmayın devam eder” demek istedi…
Mehmet Ali Bulut - Haber 7
Malum, Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) ’sinin alt projelerinden biri de tatbikatın yapılacağı bölgede; yani Ortadoğu’da, halkın, değişikliklere direnç göstermesini sağlayan inançların ve dini örgütlenmelerin zayıflatılması yahut mümkünse yok edilmesi dir. Veya en azından toplum nezdinde itibarsızlaştırmasıdır.
Bu bana ilk defa söylendiğinde elbette saçma bulmamıştım ama bunun mümkün olamayacağını düşünmüştüm. Dini örgütlenmeler, siyasi örgütlenmeler gibi köksüz olmadıkları için “kolay kolay gerçekleşmez” demiştim.
Ama İhvanü’l-Müslimîn ve Hizmet Cemaati’nin düşürüldüğü hali görünce bunun mümkün olabileceğini ve hatta asıl maksatlarının bu olabileceğini artık kestirebiliyorum.
Mahmud Ahmedinejat Mehdi mi başlıklı yazımda, iman küfür mücadelesinin geceleri yoğunlaştığını; gece karanlığında sürdürülen savaşlarla netice alınmaya çalıştığını söylemiştim. Bu gece sanki o tür bir savaşın içinden uyandım. Ve kalbime geldi ki bu kere sıra nurculara, yani hizmetin de istinat noktası saydığı ‘kökü’ kurutmaya geldi. Zahirde üzerinde çalıştıkları örgüt “İHH” . İHH’ayı zorla ve ısrarlar siyasi bir örgüt gibi göstermeye çalışıyorlar ki, örgütün İslam Dünyasında bir umut olmasını önlesinler. Fakat asıl yıkmak istedikleri, “müsbet hareketi” hareket tarzına esas yapan ve silahı asla ön görmeyen Nur hareketidir . Çünkü şu harekettir, Türk toplumunu yeniden ihya eden ve onu hakiki kimliğiyle yıkıcı hareket ve niyetlerin karşısında dirence sevk eden! (Belki bir müddet sonra Süleymancılara da bir iyilik(!) düşünecekler! Üstelik onlar iktidarın da yanında durmadılar)
BOP’çular o tür insani kimliğini muhafaza eden ve aynı zamanda Batılı hegemonyaya direnen örgüt istemiyorlar. Onların Müslümanlar adına görmek istedikleri örgüt El- Kaide gibi kendi icat ettikleri eli silahlı insafsız mankurt topluluklardır. Şimdilerdi IŞİD ’e rağbet ediyorlar. Çünkü en çok onlara hizmet eden o!
Düşünün birkaç bin kişilik bir örgüt, -ağır silahları da olmadığı halde- elini kolunu sallayarak gidip bir Musul gibi vilayeti işgal edebiliyorlar ve bir ülkenin konsolosluğunu rehin alabiliyorlar. Kimse de bir şey yapamıyor! Öyle mi? Buna ahmaklar bile güler. Ama işte onlar isteyince oluyor.
Acaba İslamiyet’in –haşa- ne kadar gaddar cani ve vahşi bir tabiata sahip olduğunu(!) şu örgütün yaptıklarından daha güzel gösteren ne var?
* * *
Bediuzzaman hazretleri, “Ahirzamandan Haber Veren Mühim Bir Hadis” adlı makalesinde, “Ramazan-ı Şerifte onuncu günün ikinci saatinde birden bu hadis-i şerif (:"Ümmetimden bir taife, Allah'ın emri gelinceye kadar (yani kıyametin kopmasına kadar) hak üzer zahir olmayı sürdürecektir." hadisi) hatırıma geldi. Belki, Risale-i Nur şakirtlerinin taifesi ne kadar devam edeceğini düşündüğüme binaen ihtar edildi.” diyor!
Bediuzzaman boşu boşuna “Nur hareketinin ne kadar devam edeceği” meselesini merak etmez. Madem etmiştir, demek ki Nur hareketinin başına da bir takım badireler gelecektir ve zahiren yok oldu sanılacak görüntü verecektir. Nasıl ki Hadisin kendi manasındaki vurgu [1] ‘korkmayın, İslam’ı nefsinde yaşayan bir grup hep var olacaktır, kaybolmayacaktır’ şeklinde ise Bediuzzaman da bu ifadesiyle risale-i nurun devam edeceğini ama başına bir takım badirelerin gelebileceğini –tıpkı Müslümanlıkta olduğu gibi- haber vermek istemiştir sanırım.
Öyleyse, Nurcuların bu meselede çok dikkatli ve uyanık olması gerekir. Belki daha önce de birkaç kere hatırlatmışımdır, Fethullah Gülen’e ve Cemaatine belli odakların itibar etmeye başladıkları tarihler 1993-94’tü. Türkiye’nin tüm liberalleri, aydınları nerede ise pervane olmuşlardı etrafında. Ödüller verdiriliyor, bir yığın alakasız insanlar davet ediliyor ve onların ağzından cemaat senâ ettiriliyordu. Tabi bu durum onları havaya soktu. Onlar da ‘ne kadar vaz geçilmez ’ olduklarına inandılar. Oysa sadece dört- beş yıl sonra hoca efendi de cemaati de tukaka edilecekti ve Amarika’ya gitmeye mecbur olacaktı. Ben o zaman yazmıştım ‘Medyatik Gülen Yahut Çekirdeğin Çatlatılması’ yazısını. O zaman birçok insan bana düşman olmuştu. Herkesin onları övdüğü bir zamanda, “Yanlış yapıyorsunuz, bu gidişat size zarar verecek. İçinize sızamıyorlar, o yüzden de sizin içinizi boşaltıyorlar” demiştim nafile olarak.
İşte semerelerini gördük. O zaman söyletmişlerdi “Baş örtüsü teferruattır”diye.. O zaman kendilerinin ne kadar demokrat olduğunu göstermek için RP’yi askerlerin önüne atmışlardı vs… Böylece ümmetin büyük bir kısmının gözünde, kendi değerlerini erozyona uğrattılar. Sonra yapayalnız kaldılar. Şimdi onları CHP’liler ve bir takım İslam karşıtı örgütler sahipleniyor… Hâlbuki onlar toplumun gönlünde taht kurmuşlardı en baştan. Bu bir eleştiri değil, tespittir.
* * *
Şimdi hissediyorum ki, sıra nurculara gelmiş (veya geliyor!)… Çünkü en çok onlara rağbet gösteriliyor. Onları sürekli siyaset sahnesi içinde göstermeye çalışıyorlar. Oysaki Risale-i Nuru ve Bediuzzamanı tanıyanlarin ezberledikleri ilk cümle, üstadın “Euzu billahi min şerri’ş-şeytani ve’s-siyase” (Şeytandan ve Siyasetten Allaha sığınırım) cümlesidir.
Siyaset karşısında bu kadar tok ve ‘müstenkif’ durmuş bir zatın eseri olan şu hareketi, bir siyasi örgüt ile aynı konumun içine sokmak, -ne kadar haklı da olunsa- uzun vadede zarar verir. Toplumun her kesiminin ihtiyaç duyduğu, bir hakikati ve hareketi, toplumun belli bir kesimiyle entegre ettiğinizde veya siyasi bir hareketle birlikte hareket ediyorlarmış gibi gösterdiğinizde, onun toplum katmanları nezdindeki itibarına zarar verirsiniz.
Siyasi olmayan bir iman hareketini siyaset namına “taraf” haline getirirsiniz . O zaman da o siyasetin karşısında olan herkes nezdinde Risale-i Nur itibar kaybeder. Sonra Allah korusun gün gelir bir de bakarsınız ki, memlekete ihanet etmekle suçlanan bir şebeke oluvermiş Nurculuk. Tek parti döneminde buna benzer bir yığın iftiralar atıldı Bediuzzaman a ve hareketine. Ama onlar toplum nezdinde inandırıcı olmadı. Zira o iftirayı atanların müfteri oldukları malumdu. Ama şimdi iş suret-i haktan zuhur ediyor. Bir anda kendinizi paralel bir koltuktaoturuyor bulabilirsiniz. O zaman da sizi hain ilan ederler. Siz kendinizi temize çıkarıncaya kadar Yusuf Mısır’a varmış olur. Yahudiler, hakikisine benzer ıslak imzalı belge uydurmakta mahirdirler. Hz. Yusuf’ un kana bulanmış gömleği bunun en bariz remzidir. Peygamber olan babalarını (Hz. Yakub’u ) bile ikna ettiklerine göre bizim gibi saftiroz toplumları hayda hayda ikna ederler! Ölmüş olmanız –isnat edilen şeyi yapmış olmanız- gerekmiyor. Sahte bir kanlı gömlek, yok sayılmanız için yeter de artar bile! Buna müsaade edilmemeli.
* * *
Esasında şu mesele, bir zamandır aklımı kurcalıyor ve gönlümün üstünde bir yük gibi duruyordu. Sonunda yazdım, “Fırıncı Ağabey Başbakanın Elini Öper mi” yazısını. O yazımdan dolayı bazı kardeşlerin kırıldığını, kendilerini arkadan hançerlediğimi sanmışlar. Vallahi hiç kimseyi kast etmedim. Ve özellikle de alınganlık yapan kardeşi –ki ayrıca çalışmalarını takdir ettiğim aziz bir dostumdur- hiç kast etmedim. Aksine ona demiştim ki siz Nurcular adına siyasetin içinde kalın, yapın. Ama hareketin kendisini siyasetin arkasına takmayın!
“Bir kısım insanlar Nurculuğu, siyasi istikballeri için kullanıyorlar” ifadesini üstüne alınmış. Ben onu gerçekten ortaya söylemiştim. Niye üstüne alındı anlayamadım! Ama şimdi açık söylüyorum, bu hareketleriniz, Nur Hareketini bitirmek isteyenlerin amaçlarına fevkalade hizmet ediyor. Vallahi Nurcuların Tayyip beyi desteklemesinden gocunmuyorum. Ama koca bir iman hareketini onun siyasi teşkilatına hizmet eder gibi gösterilmesini doğru bulmuyorum. Birileri kendi adına siyaset yapabilir. Ama “Nurcular filan partidendir” dedirtmek doğru değildir. Evet Nurcuların karşı olduğu bir siyasi zihniyet vardır. O da CHP’dir. CHP’ye karşı durmak da malum zihniyeti taşımasındandır. O ondan vaz geçtiğinde tutum da değişir. Öyle değil mi?
Eğer bu hali sürdürürseniz, yani ikide bir, şu Allah dostları olan ve dualarıyla, duruşlarıyla bu toplumun bekasının teminatı olan o güzel ağabeyleri mahfil mahfil, örgüt örgüt dolaştırırsanız, nurculuğu da risaleleri de toplum nezdinde düşürürsünüz. Üstad, 28. Şubat dayatmasında sözü dinlensin diye, 1920’li yıllarda siyasetle ilgilenmeyi kestiğini söylüyor. (Bakınız: Emirdag Lahikası 1, Adliye Vekili ve Hakimlerle hasbihal bahsi!)
Zira siyasetçilerin sözü mevsimliktir ve mutlaka muhalifleri de vardır. Ama Allah dostlarının sözü hak olmalı ve hak ile alakalı herkesi alakadar kılmalı. Risaleler öyledir. Nur hareketi de siyasete bulaşmadıkça öyle kalır.
Bırakanız İktidar sahipleri ona rağbet etmesin. O tür zevatın hoşuna gitmesin. Hak ehlinin rağbet ettiği bir meta olarak kalsın! O yeter. İktidarlar asla bir nimeti karşılıksız vermez zira. Kitapları bastırmayı, size minnet olarak dayatmasınlar. Hem siyaset canibinden gelecek arpalar ve arpalıklar bu davanın karnını ağrıtır. Üstadın kanaatkârlığı dillere destandır. Minnetsiz tuzu, minnetli bala tercih etmiştir! Siz de öyle yapın ki geleceğin “hain”(!) bir cemaati de siz olmayasınız!
İktidarlar gelir geçer. Bu gün itibarda olur yarın aşağı iner toplum nezdinde. Öyle de bugün sizi seven siyasi bir örgüt, yarın aranıza niza’ girdiğinde hiç insaf etmeden sizi hainlik tahtına oturtur. Çünkü siyasi tarafgirlik melanet bir şeydir! Kördür ve insafsızdır… Siyasetçi, kendisine muhalif olan evliyayı şeytan gösterir. Taraftarı bir münafığı da evliya gösterdiği gibi…
Hem, ‘siyasetle ilişki’, Nur talebeleri için “Gayrı meşruya muhabbet” mesabesindedir. Gayrı meşruya muhabbet etmek ise, insafsızca azap çekmeye neden olur. Aman ha aman! Selam ve dua ile!
[1] Peygamber efendimiz hadisin metninde “La tezâlü” ifadesini kullanır. Yani “korkmayın kaybolmaz, zail olmaz” der. “Devam eder”, “varlığını sürdürür” diyeceğine ‘zail olmaz’ ifadesini kullanıyor. Bunun manası, “İslam nerede ise “kayboldu” denilebilecek dönemler yaşayabilir ama korkmayın devam eder” demek istedi…
Mehmet Ali Bulut - Haber 7